Tarım; insanlık tarihinin ilk ekonomik faaliyeti. Birinci sanayi devrimine kadar dünya ekonomisinin esas ekonomik faaliyeti olarak da bu önemini korudu. Teknolojinin ve sanayinin gelişmesiyle birlikte tarımın ekonomik faaliyet içerisindeki payı gittikçe azaldı ancak önemi hiçbir zaman kaybolmadı. 19. ve 20. yüzyılda temel devlet refleksi savunma alanındaki güvenlik ihtiyaçlarını karşılamayı, teknolojik gelişmeleri takip etmeyi, yeni ve daha kazançlı ticari uygulamaları merkeze aldı. Ancak tarım alanındaki ihtiyaçlar hiçbir zaman azalmadı. 1960 yılından itibaren dünya nüfusu %100'ün üzerinde bir artış gerçekleştirdi, buna paralel olarak yaşam alanları genişledi ve bu durum beraberinde tüm dünyada tarım alanlarının azalmasına da neden oldu. Değişen iklim koşulları, artan nüfus doğal olarak tüm dünyadaki tarım düzenini yeniden şekillendirdi. Çünkü artan nüfusa yetecek kadar gıda üretimi geleneksel yöntemlerle karşılanacak boyutta değil.
TARIMSAL HASILADA AVRUPA'DA BİRİNCİYİZ
Tarımın dünya ekonomisi içerisindeki payı küçülürken, değişen dünyanın değişmeyen talebi gıda olmuştur. Gıdayı üretme, işleme, muhafaza etme, ulaştırma, pazarlama gibi alanlardaki teknikler ve uygulamalar değişse de bugün de binlerce yıl önce olduğu gibi buğdaya, süte, ete, meyveye, deniz ürünlerine olan talep devam ediyor. Bu durum da beraberinde yeni tarım teknolojilerinin, yeni üretim modellerinin gelişmesini sağlıyor. Türkiye'nin son yıllardaki tarımsal göstergelerine baktığımız zaman da ekim alanlarının dünyadaki gelişmelerle paralellik gösterdiğini bununla birlikte ürün çıktısının arttığını açık bir şekilde görüyoruz. Türkiye şu anda tarımsal hasılada Avrupa'da birinci, dünya genelinde ise 9'uncu sırada yer alıyor. Önceden tarım ve tarım istihdamı dediğimiz zaman hepimizin aklına geleneksel yöntemlerle tarlada çapa yapan ya da hasat yapanlar gelirdi. Ancak gelişen tarım teknolojileriyle birlikte bu durum tamamıyla değişti. Bugün artık tarım istihdamı dediğimiz zaman aklımıza sadece tarla işçileri ve ziraat mühendisleri değil; tarım teknolojileri geliştirenler, yazılımcılar, mühendisler ve bu alanlarda çalışan girişimciler de geliyor.
SAHA VE AKADEMİ İŞ BİRLİKLERİ ARTMALI
Artan nüfus ve tarım alanlarının daha verimli kullanılması ihtiyacı, bu konuya daha çok önem göstermemiz gerektiğini açık bir şekilde gösteriyor. Çünkü, ülkelerin gıda güvenliği konusundaki ihtiyaçları Covid-19 salgınıyla birlikte savunma sanayi kadar önemli bir boyuta ulaştı. Bu nedenle de mevcut şartlarda maksimum verimliliğe ulaşacak üretim teknikleri, yeni teknolojiler, yapay zeka destekli çözümler geliştirmenin, bu alanda Ar-Ge çalışmaları yapan şirketlere yatırım yapmanın, genç yetenekleri keşfetmenin önemi giderek daha çok artıyor.
Bu dönüşüm sürecinde rol alacak kişileri ise 'yeşil yakalılar' olarak tanıyacağız. Bugün tarım, tarım teknolojileri alanında gelecek yüz yıla ve sonrasına yetecek bir ekosistem oluşturmak istiyorsak; üniversitelerin ziraat fakültelerinin müfredatlarını yenilemeli, saha ve üretimle daha entegre bir müfredat oluşturmalıyız. Tarım alanında teknoloji merkezli özel programlar geliştirmeliyiz. Ziraat ve veterinerlik başta olmak üzere tarımla ilgili olabilecek tüm bölümlerin yer aldığı fakülteleri tarım alanlarına yakın noktalarda konumlandırmalı, bununla birlikte saha-akademi arasındaki iş birliklerini maksimum düzeye çıkarmalıyız. Lisanslı çiftçilik modeliyle, tarım ve hayvancılık alanında çalışmalar yapan tüm aileleri eğitime almalıyız. Gıda arz güvenliğimizi gelecek nesillerimizin ihtiyaçlarını da karşılayacak bir ekosistem haline getirmeliyiz.