USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Acar  Baltaş

YAZARLAR

1.09.2021 00:00:00

Aşı karşıtlığı ve komplo teorileri

Yapılan araştırmalar; komplo teorilerine inanmanın, sosyal ve bireysel iki boyutu olduğunu gösteriyor. İnsanların görüşlerini açıkça ifade edemedikleri, medyanın güvenilir bir mecra olarak görülmediği ve bilimi öncelemeyen toplumlarda komplo teorileri daha kolay taraftar buluyor.

2020 yılı; 'pandemi ne zaman biter, aşının ne zaman hazır olur ve bize ne zaman sıra gelir?' tartışmalarıyla geçti. Covid-19 virüsünün orijini ile ilgili komplo teorileri, maske kullanımının gereksizliğini savunan sözde bilim insanları, etkisiz tedavi yöntemlerini sihirli buluş gibi sunan fırsatçılar, temelsiz dedikodular ve uzmanların salgınların yayılımı ile ilgili öngörülerine şiddetle karşı çıkan politikacıları dinledik. Ülkemizde ve dünyada 2021 yılının ana tartışma teması ise 'aşı karşıtlığı' ve aşı ile ilgili komplo teorileri... Yazıyı kaleme aldığım sırada (12 Ağustos 2021) pandemi ile ilgili son veriler şöyle: Covid-19 mutasyonu olan Delta varyantına hiper bulaştırıcı deniyor. Aşı olanlar arasında yakalanma oranı yüzde 1 olarak bildiriliyor. Wuhan virüsünden yüzde 30, İngiliz varyantından yüzde 60 daha bulaşıcı ve 100 kere daha hızlı çoğalıyor.

AŞI OLANLAR, NORMAL HAYATLARINA DÖNEBİLECEK Mİ?

"Aşı olanlar normal hayatlarına dönebilecek mi?" sorusu da bilim insanları tarafından araştırıldı. Amerika'nın bağımsızlık günü olan 4 Temmuz'da Provincetown Plajı'nda yapılan etkinliğe iki doz aşı olan 60 bin kişi maske ve sosyal mesafe sınırlaması olmaksızın katıldı. Etkinliği izleyen hafta içinde 882 kişinin delta varyantı ile enfekte olduğu saptandı. Yedi kişi hariç diğerlerinin hastalığı hafif semptomlarla atlattığı görüldü. Bunun sonucunda aşının, delta varyantı bulaşını önlemek için mutlak güvenlik sağlamadığı ve aşı olanların da maske ve mesafe sınırlamalarına uyarak hayatlarına devam etmeleri gerektiği anlaşıldı. Teksas Üniversitesi Covid-19 Modelleme Komisyonu üyesi L. Ancel Meyers, dünya nüfusunun yüzde 85'i aşılansa bile delta varyantının bazı kişilere bulaşabileceğini ve sürü bağışıklığına ulaşmanın şimdilik muhtemelen imkansız olduğunu söyledi. Bir diğer önemli tartışma konusu da, aşı olmak istemeyenlerin toplum içindeki etkinliklerinin sınırlanmasıyla ilgili. Aşı olmayarak virüsü yaymak, toplum sağlığını tehdit ediyor. Büyük çoğunluk, devletin kişinin başkasına zarar vereceği bir durumda, yaptırım gücünü kullanmasını meşru görüyor.

GERÇEKLİK GÜVENLİĞİ

Aşı karşıtlığının önemli nedenlerinden biri aşı ile ilgili yanlış bilgilendirmeler. Örneğin; mRNA ile DNA'nin değiştirileceği gibi tümüyle temelsiz açıklamalar. Ancak önemli bir bölümü, doğruluk payı barındıran bir ilginin üzerine inşa ediliyor. Bu konuya dair birkaç örnek vermek istiyorum. Örneğin, "Almanya toplumunun büyük bölümü aşılandığı halde vaka sayılarında büyük artış var" yorumu... Bu mesajın doğru olan bölümü, 'vaka sayılarındaki artış... Oysa hastaneye yatan oranı yüzde 3, yoğun bakımdakilerin oranı ise yüzde birden az. Bir diğer bilgi ise; Türkiye'de geçen yıl 7 Temmuz'daki vaka sayısının yedi bin, bu yıl aynı tarihte ise 17 bin olması... Oysa geçen yıl bildirilen sayı hasta sayısı, bu yılki ise pozitif test sayısı... En tehlikeli yalan, içine doğru karışmış olandır ve bu komplo teorilerinin ruhunu oluşturur. Bütün bunlar; 'gerçeklik güvenliği' veya 'bilgi güvenliği' diyeceğimiz bir kavrama olan ihtiyacı düşündürüyor. Epistomiyoloji etik, mantık, metafizik ile beraber felsefenin dört ana dalından biri. İngiltere'deki Alen Tureng Enstitüsü raporuna göre dünyayı korumanın nasıl sağlanacağı bilinse bile güvenilmeyen çarpık ve yoz bilgi ekosisteminde, bu mümkün olmayabilir. Evimizin güvenliği ile malımızı, finansal güvenlik sistemleri ile paramızı, ulusal güvenlik sistemleri ile ülkemizi emniyete alıyoruz. Benzer şekilde desteksiz, veriye dayanmayan, çarpıtılmış, doğru olmayan, yalan, sahte haberlere karşı da bilgi güvenliği sistemine ihtiyaç olduğu açık. Çünkü Covid-19 gibi önemli bir tehlikenin ve buna karşı verilen mücadelenin zamanında karar vermek ve kolektif eylemi koordine etmeye halk sağlığı önerileri ve güvenli aşının yeterli olmadığı anlaşılıyor.

KİMLER İNANIR?

Her yıl günlük dile katılan kavramları sözlüğüne katan Oxford Dictionary, 2016'da gerçeklik ötesi veya hakikat ötesi anlamına gelen 'post truth'u sözlüğüne aldı. Bu kavram, duygu ve inançların gerçeklerden daha etkili olmasını açıklıyordu. Yapılan araştırmalar, komplo teorilerine inanmanın, sosyal ve bireysel iki boyutu olduğunu gösteriyor. İnsanların görüşlerini açıkça ifade edemedikleri, medyanın güvenilir bir mecra olarak görülmediği ve bilimi öncelemeyen toplumlarda komplo teorileri daha kolay taraftar buluyor. Komplo teorilerine inananların kişisel özelliklerine gelince... Erkek, yalnız yaşayan, düşük eğitim ve gelir düzeyi ve batıl inançlara sahip olmak ilk kategorik özellikler. Daha sonra son altı ayda güçlü stres yaşantısı, etnik azınlıktan olmak, teleolojik düşünme (evrime inanmama vb.), nedene değil amaca odaklanma (kimin işine yarıyor?), belirsizliğe tahammülü düşük olmak geliyor. Komplo teorilerine quasi religion (din benzeri) tanımı yapılmasını bu şekilde açıklamak mümkün olabilir. Oxford Üniversitesi'nin Reuters ile birlikte Türkiye'yi de içine alan 37 ülkede yaptığı araştırmada Türkiye, en çok yalan haber yapılan ülke olarak ilk sırada yer aldı.

NEDEN ARTTI?

İnsanların dikkat aralığının daralması, bütün dünyada kamu yönetimlerine olan güvenin azalması, düşmanlık ve beceriksizlikler, sosyal medyada algoritmaların yarattığı seçicilik ile yankı odaları oluşması, sosyal medyanın sağladığı imkanlarla marjinal ses ve görüşlerin geniş kitlelerce benimsendiği algısı komplo teorilerine inanmayı teşvik ediyor.

NASIL KARŞILAMAK GEREKİR?

Komplo teorilerine inananların, dünyanın işleyişine karşı hınç duydukları ve kızgınlık yaşadıklarının bilincinde olmak gerekir. Bu nedenle söz konusu duygu yükünü hesaba katarak sakin kalmak ve dinlemek atılacak ilk adımdır. Kibirli olmamak, karşıdaki kişiye kendi kötü ve yetersiz hissettirecek ifade ve tutumlardan kaçınmak gerekir.

SONUÇ

Komplo teorileri konusunda araştırma yapan M. Barkun'a göre bir komplo teorisinde sorgulanmayan üç kabul vardır: Hiçbir şey tesadüfi değildir, hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve her şey birbirine bağlıdır. Hakikatin mutlak olduğu komplo dünyasında 'bir olay komplo gibi gözüyorsa komplodur' ancak 'eğer komplo gibi gözükmüyorsa o zaman mutlaka komplodur.' Başka türlü gerçekleşmesi muhtemel bir olayı, gizli ve sinsi bir planın ve kötü bir üst gücün gerçekleştirdiğine inanmak eğiliminde olan insanlarla birlikte yaşamak, içinde bulunduğumuz gibi kurtuluşun toplu hareket etmeye bağlı olduğu durumlarda ciddi bir sorundur. Bilgi güvenliğinin önemi de bu noktada ortaya çıkıyor.

DİĞER YAZILARI