Türkiye otomotiv sanayisi, 2024'te küresel tedarik zinciri krizlerinden jeopolitik gerilimlere kadar birçok meydan okumayla karşı karşıya kaldı. Ancak tüm bu zorluklara rağmen ihracatta yeni rekorlar kırıldı, Avrupa'daki güçlü konum korunurken alternatif pazarlara açılım hızlandı. Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Başkanı Baran Çelik ile sektörün bu başarısının arkasındaki dinamikleri, elektrifikasyon yatırımlarını ve 2025'te Türk otomotiv ihracatını bekleyen fırsatları konuştuk.
*2024 yılı itibarıyla Türkiye'nin otomotiv ihracatındaki genel tablosunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Hedeflenen rakamlara ulaşılabildi mi?
2024 yılı itibarıyla Türk otomotiv sektörü, küresel ekonomik zorluklara rağmen güçlü bir performans sergileyerek ihracat liderliğini korudu. Yıl başında belirlenen 39 milyar dolarlık hedefimizin bir miktar altında kalsak da, ihracatımız yüzde 6,3 artarak 37.2 milyar dolara ulaştı. Otomotiv sektörü, Türkiye'nin toplam ihracatından yüzde 16,5 pay alarak 2024'te de ülkemizin ihracat lideri oldu. Özellikle Ekim ayında 3.6 milyar dolarlık ihracatla tarihi bir rekora imza attık. Geçen yıl ülkemizde yatırımı bulunan OEM'lerin yeni projelerinin devreye girmesi, elektrikli araç üretimi ve yeni teknolojilere yapılan yatırımlar sektördeki büyümeyi destekleyen önemli faktörler arasında yer aldı. Genel olarak, zorlu şartlara rağmen otomotiv ihracatımızda başarılı bir yıl geçirdik ve bu başarıyı sürdürmek için kararlılıkla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
*Türkiye'nin otomotiv ihracatında en güçlü olduğu alanlar nelerdir? Hangi pazarlarda rekabet gücümüz en yüksek?
Türkiye'nin otomotiv ihracatında en güçlü olduğu alanlar, yüksek kaliteli üretim, gelişmiş bir tedarik sanayi ve yeni teknolojilere yapılan yatırımlar ile şekilleniyor. Otomotiv sektöründeki esnek ve müşteri odaklı üretim anlayışımız, değişen küresel taleplere hızla uyum sağlama kabiliyetimizi artırıyor. Türkiye'nin otomotiv sektöründeki başarısının ardında, güçlü sanayi altyapısı ve yenilikçi vizyon yatıyor. Elektrikli araç üretiminde atılan adımlar ve global markalarla yapılan iş birlikleri de Türkiye'nin otomotiv ihracatındaki rekabet gücünü pekiştiren diğer önemli faktörler arasında bulunuyor. Avrupa pazarı, en rekabetçi olduğumuz pazar. Bu pazarın bizim için ayrı bir yeri var. Hem coğrafi yakınlık, hem oturmuş ve gelişen ilişkiler ihracatta avantajlı olmamızı sağlıyor. Başta Almanya, Fransa ve İtalya gibi Avrupa Birliği ülkelerinin yanı sıra Birleşik Krallık gibi gelişmiş pazarlar Türk otomotiv sektörünün en rekabetçi olduğu pazarlar arasında yer alıyor. Bu ülkeler güçlü üretim altyapımız, kaliteli iş gücümüz ve lojistik avantajlarımızla Türkiye'yi tercih etmeye devam ediyor. Bunun yanı sıra MENA bölgesi, ABD ve Rusya gibi alternatif pazarlarda da rekabet gücümüz bulunuyor.
*Otomotiv sektörü açısından hangi yeni ihracat pazarları hedefleniyor? Bu pazarlara girişte ne gibi fırsatlar ve zorluklar öngörüyorsunuz?
İhracatçılarımız, küçük ada ülkeleri dahil BM'ye kayıtlı toplam 200'den fazla ülke ve bölgenin tamamına ihracat yapma başarısı gösteriyor. Neredeyse ulaşamadığımız ihracat pazarı kalmadı. Bununla beraber önceliğimiz başta ana pazarımız Avrupa ülkeleri olmak üzere mevcut pazarlarımızdaki payı büyütmek. Yine Ticaret Bakanlığımızın açıkladığı hedef ülkelerdeki pazar payımızı artırmak istiyoruz. Yanı sıra Uzak Ülkeler Stratejisi kapsamında yer alan ülkelerde büyüme çalışmaları yapıyoruz. Ayrıca, bölgesel gelişmelere göre de yeni fırsatlar oluşacak. Özellikle Rusya-Ukrayna geriliminin çözülmesi durumunda Rusya pazarı yeniden güçlü bir şekilde canlanabilir. Dolayısıyla oluşacak güçlü talep noktasında da hazırlıklarımızı yapıyoruz.
*Elektrifikasyon ve sürdürülebilirlik açısından Türk otomotiv sanayisi ne durumda? Yeşil dönüşüm sürecinde ihracatçılar için hangi destekler veya teşvikler sağlanıyor?
Türk otomotiv sanayisi, elektrifikasyon ve sürdürülebilirlik açısından son yıllarda önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Sektör olarak, elektrikli araç üretimi ve yenilikçi teknolojiler konusunda ciddi adımlar atıyoruz. Yeşil dönüşüm sürecine büyük önem veriyor, çevre dostu üretim süreçlerini ve enerji verimliliğini artırmayı hedefliyoruz. OİB olarak, sektöre bu dönüşümü kolaylaştıracak pek çok destek ve teşvik sağlıyoruz. Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde sürdürülebilir üretim ve yeşil dönüşümle ilgili rehberlik sunuyoruz. Sürdürülebilirlik konusunda sektörümüze rehberlik etme hedefiyle Türkiye Otomotiv Sektöründe Sürdürülebilirlik Eylem Planı'nı (OSEP) hayata geçirdik. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) eğitimleriyle firmalarımızı bu sürece hazırlıyor, onların rekabetçi kalmasını sağlıyoruz. Ayrıca, Ticaret Bakanlığı himayelerinde ve Türkiye İhracatçılar Meclisi koordinatörlüğünde sektörde katma değerli ürün ve teknolojileri geliştirmek amacıyla 2012 yılından bu yana düzenlediğimiz Otomotivin Geleceği Tasarım Yarışması gibi projelerle, genç girişimcileri ve inovasyon odaklı projeleri destekliyoruz. Diğer yandan, Ticaret Bakanlığımız SKDM kapsamında belirlenen 5 öncelikli sektör arasında yer alan elektrik ve hidrojeni kapsayan çalışmaları da destekliği Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Desteği'ni geçen yıl hayata geçirdi. Bu proje kapsamında ihracatçı şirketlerce alınan danışmanlık hizmeti giderlerini 5 yıl süresince, yüzde 50 oranında ve toplamda 10 milyon liraya kadar destekliyor.
*Küresel tedarik zincirindeki değişimler Türkiye'nin otomotiv ihracatını nasıl etkiliyor?
Küresel tedarik zincirindeki keskin değişimler, Türk otomotiv sanayisini etkilediği kadar tüm sektörleri etkiliyor. Pandemi sonrası bu sürecin pozitif etkilerini görsek de, özellikle son dönemde Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail-Gazze Savaşı ve Kızıldeniz'deki problemleri değerlendirdiğimizde jeopolitik gelişmelerin tedarik zincirinde ciddi aksamalara yol açtığını net şekilde görüyoruz. Ancak Türkiye'nin stratejik coğrafi konumu, güçlü üretim altyapısı ve lojistik avantajları bu süreci en az hasarla atlatmamıza yardımcı oldu. Avrupa ve MENA bölgelerindeki güçlü iş birliklerimiz, alternatif pazarlara açılma konusunda bizlere büyük bir esneklik sağladı. Türkiye, küresel tedarik zincirinde kritik bir oyuncu haline gelirken, birçok global markanın üretim üssü olmayı başardı. Elektrikli araçlar ve ileri teknolojiye dayalı üretimde yaptığımız yatırımlar, sektördeki rekabet gücümüzü artırırken, tedarik zinciri sorunlarının daha da derinleştiği bu dönemde Türk otomotiv sanayisi, esnekliği ve güçlü altyapısıyla konumunu pekiştirdi. Gelecekte, bu zorluklarla başa çıkmaya devam ederek, küresel pazarda daha da güçlü bir yer edinmeyi hedefliyoruz.
*İhracatta katma değeri artırmak adına Ar-Ge ve inovasyon konularında sektör nasıl bir yol izliyor? Yatırımların yönü hangi alanlara kayıyor?
İhracatta katma değeri artırmak için Ar-Ge ve inovasyona ciddi yatırımlar yapmaya devam ediyoruz. Otomotiv sektöründe 200'ün üzerinde Ar-Ge ve tasarım merkezi faaliyet gösteriyor. Bu alandaki yol haritamız, sektörün gelecekteki dönüşümüne yön verecek yeni teknolojilerin geliştirilmesine odaklanıyor. Özellikle elektrikli araç üretimi, batarya teknolojileri, otonom sürüş sistemleri ve dijitalleşme gibi alanlara yoğunlaşmaktayız. Bu yatırımlar, sadece mevcut ürünlerimizi iyileştirmekle kalmayıp, aynı zamanda yeni nesil araçların üretim süreçlerine de katkı sağlıyor. Ayrıca çevre dostu ve sürdürülebilir çözümler geliştirmek için yeşil dönüşüm projelerine ağırlık veriyoruz. Bu süreçte, iş birliği yaptığımız üniversiteler ve araştırma merkezleriyle birlikte, global pazarda rekabet gücümüzü artıracak yenilikçi ürünler geliştirmeyi amaçlıyoruz.
*Türkiye'nin otomotiv ihracatında AB Yeşil Mutabakatı, gümrük vergileri ve ticaret anlaşmalarının etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AB Yeşil Mutabakatı, sektördeki dönüşüm süreçlerini hızlandırarak, çevre dostu ve sürdürülebilir üretim yöntemlerini benimsememizi zorunlu kılıyor. Bu dönüşümde başarısız olunduğu taktirde AB ile ticaretimizde karbon vergileri devreye girebilir, bu durum da rekabetçiliğimize negatif yansır. Bu doğrultuda, elektrikli araç üretimine yönelik yatırımlarımızı artırıyor ve karbon emisyonlarını azaltan teknolojileri geliştirmeye odaklanıyoruz. Türk otomotiv sektörü olarak bu sürece iyi hazırlandık diyebiliriz. Gümrük vergileri ve ticaret anlaşmaları ise Türk otomotiv sektörünün rekabet gücünü doğrudan etkileyen faktörler arasında yer alıyor. Ticaret anlaşmaları sayesinde, özellikle AB ve MENA gibi önemli pazarlarda avantajlar elde ediyoruz. Küresel ticaretin giderek daha fazla korunmaya çalışıldığı bir dönemde, birçok ülke yerli üretimi desteklemek amacıyla yüksek gümrük vergileri ve engeller koyabiliyor. Bu durum, Türk otomotiv sektörünün global pazarlarda rekabet gücünü etkileyebiliyor. Ancak, Türkiye'nin stratejik ticaret anlaşmaları ve ihracat odaklı büyüme politikaları, bu engellerin aşılmasında büyük rol oynuyor. Diğer yandan, Türk otomotiv sektörü, global pazarların bu korumacı yaklaşımına rağmen, inovasyon ve sürdürülebilirlik yatırımlarıyla rekabetçi konumunu güçlendirmeye devam ediyor.
*2025 ve sonrası için otomotiv ihracatında büyüme trendleri, sektörü şekillendirecek ana dinamikler neler olacak?
2025 ve sonrası için otomotiv ihracatında büyüme trendlerinin belirleyici olacak ana dinamiklerinden ilki, Avrupa pazarındaki gelişmeler olacak. Avrupa'da ticari araçlar pazarındaki daralma ve binek otomobiller pazarındaki durağanlık, ihracatımız üzerinde olumsuz bir etki yaratabilir. Ancak, alternatif pazarlarımızdaki potansiyel büyüme, bizim için önemli bir fırsat sunuyor. Özellikle Rusya-Ukrayna sorununa yönelik çözüm adımları atılırsa, Rusya pazarı yeniden canlanabilir. Öte yandan, Orta Doğu gibi bölgesel pazarlarda ise siyasi ve ekonomik belirsizlikler devam edeceği için, bu pazarlardan gelecek talep daha dalgalı olabilir. İhracatın sürdürülebilir bir şekilde büyüyebilmesi için en önemli faktör, kur ve enflasyon dengesinin yeniden sağlanması. Bu denge, finansmana erişimin kolaylaştırılmasıyla birleştiğinde, ihracatımızı olumlu yönde etkileyecektir. Yatırımcı güveninin artırılması, sektöre olan ilgiyi de güçlendirecek ve büyümeyi destekleyecek. 2025 yılı için belirlediğimiz 39 milyar dolar ihracat hedefi, sektördeki bu temel ekonomik faktörlere dayanarak sürdürülebilir bir artışın sağlanması hedefiyle şekillendi. Bunun yanı sıra, sektördeki teknolojik dönüşüm ve yeşil dönüşüm süreçleri de önümüzdeki yıllarda büyüme trendlerini yönlendirecek ana dinamikler arasında yer alacak. Bu unsurlar, hem iç pazarda hem de ihracatla birlikte sektöre yön verecek.