11 yıldır Türkiye'de yaşayan, Türkçesi, samimiyeti ve güler yüzü ile adeta bizden birine dönüşen Filo D'olio'nun kurucusu Danilo Zanna, çocukluğundan bu yana gastronomi ile iç içe... Çünkü, ailesi uzun yıllardır İtalya ve İngiltere'de restoran işletmeciliği yapıyor. Aile mesleğinden daha farklı bir iş yapabilmek İtalyan Edebiyatı okumuş olsa da kader onu yine bir şekilde aslında en iyi bildiği alana, mutfağa yöneltiyor. İngiltere'de amcası hastalanınca, ona yardım etmek için İngiltere'ye giden Zanna, "O zaman 22 yaşındaydım, üniversiteden yeni mezun olmuştum. Amcamın restoranında farklı bir mutfak, farklı bir konsept gördüm. İtalya'daki restoranımız bir aile işletmesiydi. Ama amcamın restoranında uluslararası bir mutfağın nasıl işlediğini gördüm. O dönemde fine-dining mutfak konsepti yeni yeni şekilleniyordu. Bu dünyayı keşfedince, dikkatimi çekti. Yeniden bu alana yöneldim ve farklı eğitimler aldım" diyor.
"ORTAK BİR HEDEFE KİTLENDİK"
Şu an Filo D'olio markası çatısı altında 3 restoran ve 1 pastane ile hizmet verdiklerini söyleyen Danilo Zanna, 240 kişilik bir ekibin başında... Mevsimine göre 17 İtalyan ve 34 Türk coğrafi işaretli ürünle eşsiz spesiyaller hazırlayan Zanna; İstanbul, İzmir ve Bursa arasında mekik dokuyor. Ekibiyle güven odaklı farklı bir iletişim kurduklarının altını çizen Zanna, gelecek hedeflerini ise şöyle özetliyor: "Vadistanbul'da ilk restoranımızı açtık. Burası Roma konseptli hizmet veriyor. İkinci restoranımız, İzmir İstinye Park'ta açıldı. Bu restoranın yanında da tamamen geleneksel lezzetlerden oluşan İtalyan pastanemiz bulunuyor. İtalyan kahvaltımızı tatmanızı da tavsiye ederiz. En son restoranımız ise Sicilya konseptiyle kasım ayında Bursa Downtown'da açıldı. Buradaki ortağımla birlikte 4 senedir, Etiler'de 7 çeşit İtalyan peynirinin üretildiği bir peynir fabrikasının da ortağıyım. 2024 sonuna kadar İstanbul ve Ankara'da iki restoran daha açmayı planlıyoruz. İtalya'da ise iki yeni restoran açacağız. Biri aile restoranı diğeri de Filo D'olio olacak. Hep birlikte bir yolculuğa çıktık. Ama unutulmamalı ki bu restoranlar aynı zamanda benim ruhumu taşıyor. Bu yolculukta elbette zorlandığımız anlar oldu, olmaya da devam edecek. Ama hepimiz ortak bir hedefe kitlenmiş durumdayız: Türkiye'deki en önemli ve başarılı İtalyan restoranı olmak ve bu markayı yurt dışında da yaygınlaştırmak. Kaymakamlıklar, yerel belediyeler, valilikler ve kadın kooperatifleri ile zaman zaman bir araya gelip, kadın çalışanlara eğitim veriyor ve onları iş hayatına kazandırıyoruz. Bu süreci ilk kez İzmir'deki restoranımızda deneyimledik. Türkiye'nin dört bir yanındaki kadınlarımıza, kadın kooperatifler aracılığıyla ulaşmayı, restoranlarımız ile kadın istihdamına katkıda bulunmayı arzu ediyoruz."
(Platin Dergisi Yayın Koordinatörü Bahar Akgün, Şef Danilo Zanna İle birlikte)
"MÜŞTERİLERİMİZE KARŞI ÖNEMLİ BİR SORUMLULUĞUMUZ VAR"
Bu vizyon doğrultusunda ekip arkadaşlarına yurt içinde de yurt dışında farklı eğitimler verdiklerinin altını çizen Zanna, "İşimiz oldukça dinamik. 3 restoran ve pastanemizde her yıl üç kez menü değişiyor. İşin operasyonel yanı gerçekten zorlu. Mevsime özel ürünleri sunmaya çalışıyor, coğrafi işaretli ürünlerle lezzetli spesiyallere imza atıyoruz. Markanın ulusal ve global vizyonunu tüm ekibimize aşılamaya çalışıyorum. Müşterilerimize karşı önemli bir sorumluluğumuz var. Aldıkları hizmetten memnun olmalarını, bizi seçtikleri için restoranlarımızdan daima mutlu ayrılmalarını, önemsenmiş hissetmelerini arzu ediyoruz. Sıfır atık, sıfır plastik ve sürdürülebilirlik hedefiyle ilerliyoruz" açıklamasında bulunuyor.
TARİFİN ÖTESİNE GEÇEN BİR YOLCULUK
Gastronomi alanında 20 yılı geride bırakan Danilo Zanna, "Bu mesleği yapmak aslında hiçbir yerde kolay değil. İlk dönemde gerçekten çok zorlandım. Ülkenin dilini bilmiyorsunuz, kimseyi tanımıyorsunuz. Ekip kurmak da zordu, bu nedenle tüm işleri kendim yapıyordum. İlk açtığım restoranda 7/24 çalışıyordum. Ama zamanla entegre oldum. Kültürü tanımaya çalıştım, çok seyahat ettim, insanlarla tanıştım. İyi bir iz bırakmaya çalıştım. Televizyon dönemi başladığında, Türk mutfağı ile daha çok aşina oldum. Yöresel spesiyalleri, kendi yerinde öğrenmeye özen gösterdim. Örneğin, mantının tüm aşamalarını Kayseri'de öğrendim. Ama sadece mantı deyip geçmemek gerekiyor. Bir aile için mantı yapmak, birlikte yemek ne demek? Türk mutfağının tüm spesiyallerine hep bu anlamla, bu bakış açısıyla yaklaşarak kültürü anlamaya çalıştım. Tarifin ötesine geçen bir yolculuk bu. Önce ben misafir oldum, şimdi ben misafir ağırlıyorum. Türkiye'yi neredeyse 3-4 kez gezdim. Örneğin; Gümüşhane'de özel bir nohut cinsi olduğunu duydum ve oraya gittim. Gerçekten efsane bir nohut. Giresun'un diblesi de öyle... Restoranlarımıza Erdemli Mersin'den limon, Tekirdağ'dan pirinç, Kastamonu'dan sarımsak ve mantar getirtiyoruz. Türkiye tarımını ve gastronomisini güçlü kılan en önemli değer, benzersiz lezzetlere sahip olunması. Bu nedenle gerçekten gezmeli, görmeli, tatmalı ve keşfetmelisiniz. Malatya'nın altın kayısısı kadar lezzetli bir meyveyi dünyanın hiçbir yerinde yemedim. Sanki ağzınıza turuncu bir küp şeker atıyorsunuz" diyor.
YEŞİLYURT İLÇESİNİN DANILO KEBABI
Danilo Zanna, kendi adını taşıyan Danilo Kebap'ın hikayesini ise şöyle anlatıyor: "Malatya Darende'de yolumuzu kaybettik ve kendimizi Yeşilyurt ilçesinde bulduk. Karnımız da çok acıkmıştı. Bir kasaba girdik, kasap bize tepsi içinde özel bir et verdi. Bu tepsiyi de ortak alandaki fırında pişirdik. O tadı hiç unutamadım ve yıllarca her yerde yediğimiz bu spesiyali anlattım. Ben anlattıkça Yeşilyurt ilçesi ünlendi. Yeşilyurt'a gidip 'Danilo Şef'in yediği kebap hangisiydi?' diye soran kişi sayısı da hızla artmış. Daha sonra Malatya Yeşilyurt Belediyesi'nin fırının olduğu sokağı renove etmeye karar verdiğini öğrendik. AB fonu ile gastronomi sokağına dönüştürüldü, Malatya Yeşilyurt Belediyesi Fransa'da ödül bile kazandı. Orada yediğimiz yemeğe ise sembolik olarak Danilo Kebap adı verildi."