USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Yeşil Haber

22 Mart 2018 10:06

Yaşam kaynağı su, gelecekte güçlü akacak mı?

İnsan yaşamının en önemli kaynağı olan su, artan nüfus ve iklim değişiklikleri nedeni ile miktar ve kalite bakımından değişim gösteriyor. Dünyadaki bazı coğrafyalarda yaşayan toplumlar, temiz suya ulaşamıyor veya ulaşmakta zorlanıyor. Bu noktada devletler ve uluslararası teşkilatlar su politikalarını gelecekte olası tehlikelere göre şekillendiriyor. 22 Mart Dünya Su günü kapsamında Türkiye’de su konusunda çalışmalar yapan Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlı olan Türkiye Su Enstitüsü, DSİ’nin

Yaşam kaynağı su, gelecekte güçlü akacak mı?

Dalida Özatay Erus / [email protected]

22 Mart Dünya Su Günü yaklaşırken suyun yaşam için önemi ve buna bağlı olarak su kaynaklarının durumu gündeme geliyor.   1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından ilan edilen Dünya Su Günü, ilk kez 1992 yılında Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda öneriliyor. BM üyeleri ile diğer ülkeler, her geçen gün artan temiz suya ulaşım zorluğuna dikkat çeken çalışmalar yaparken içilebilir su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliği konusunda somut adımlar atılmasına zemin hazırlıyor.

DÜNYA SU FORUMU, BREZİLYA’DA YAPILACAK

Dünya Su Günü’nü de kapsayacak 18-23 Mart tarihleri arasında, Brezilya’da düzenlenen 8’inci Dünya Su Forumu, ‘Sharing Water’ temasıyla gerçekleşecek. Her üç yılda bir düzenlenen Dünya Su Forumu, yeryüzündeki suyun geleceğini konu alan en büyük uluslararası toplantı olma özelliği taşıyor. Merkezi Fransa'nın Marsilya şehrinde bulunan Dünya Su Konseyi, 70 ülkenin katılımıyla oluşturulan ve küresel düzeyde su yönetimi konusunda inisiyatif alabilen dünyanın en önemli kuruluşlarından biri olarak biliniyor. Forum süresince bir araya gelen ülkeler, bilgi ve teknoloji paylaşımında bulunurken çevre, kanalizasyon sistemleri, barajlar, su kirliliği, su kalitesi, su ekonomisi, gıda sağlığı, insan sağlığı açısından suyun önemi gibi konuları tartışarak geleceğin su politikalarını belirliyor. Forum sonunda ise su kaynaklarının temiz ve ulaşılabilir tutulması için alınması gereken tedbirler ve dikkat edilmesi gereken hususlar yayınlanan bir sonuç bildirgesiyle birlikte tüm dünya ile paylaşılıyor.

Gıda ve Tarım Örgütü'nün (THE FOOD AND AGRICULTURE ORGANIZATION-FAO) verilerine göre kullanılan su kaynaklarının yüzde 96'sı tatlı su, yüzde 69'u tarım, yüzde 19'u sanayi, yüzde 12'si konutta kullanılıyor.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER: “SU KITLIĞI, KÜRESEL NÜFUSUN YÜZDE 40'INDAN FAZLASINI ETKİLİYOR”

Birleşmiş Milletler'in verilerine göre 2.6 milyar kişi, 1990 yılından bu yana gelişmiş içme suyu kaynaklarına erişirken 663 milyon insan ise erişemiyor. Verilerde dünyada en az 1.8 milyar insanın, tamamen kirlenmiş içme suyu kaynaklarını kullandığı ortaya çıkıyor. 1990-2015 yılları arasında gelişmiş içme suyu kaynağını kullanan küresel nüfusun oranı yüzde 76'dan yüzde 91'e yükseliyor. Ancak su kıtlığı küresel nüfusun yüzde 40'ından fazlasını etkiliyor ve bu oranın da yükselmesi bekleniyor. İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan atık suyun yüzde 80'inden fazlası arıtılmadan nehir veya denizlere atılıyor. Her gün, kirli su nedeniyle ishale bağlı hastalıklardan dolayı yaklaşık bin çocuk yaşamını yitiriyor. 

HİDROELEKTRİK ENERJİ, TOPLAM ELEKTRİK ÜRETİMİNİN YÜZDE 16'SINI TEMSİL EDİYOR

Hidroelektrik enerji, en önemli ve yaygın olarak kullanılan yenilenebilir enerji kaynağı ve 2011 itibariyle dünya genelindeki toplam elektrik üretiminin yüzde 16'sını temsil ediyor. Irmaklar, göller ve nehirlerden toplanan suyun yaklaşık yüzde 70'i tarımda kullanılıyor.

 

"TÜRKİYE, SULARINI ETKİN VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KULLANMAK AMACIYLA PROJELER GELİŞTİRİYOR"

Orman ve Su İşleri Bakanlığı çatısı altında bir düşünce kuruluşu olarak kurulan Türkiye Su Enstitüsü (SUEN), Türkiye’yi su konusunda küresel boyutta söz sahibi olduğu yeni bir konuma taşıyor. Türkiye su enstitüsü uzmanı Dr. Tuğba Evrim Maden, enstitünün çalışmalarından bahsederken dünyada ve Türkiye’deki suyun durumunu da değerlendirdi. Değişen iklim ve yanlış kullanımlar nedeniyle su kalitesinin azaldığına dikkat çeken maden, İstanbul’da su stresini azaltacak Melen Barajı’ndan da bahsetti.

Su kullanımını sanayi ve evsel olarak ikiye ayırdığımızda gelecekte yeterli suya sahip olmak için ne gibi önlemler alınmalı?

Dünya genelinde sektörel anlamda su kullanımlarını incelediğimizde, Türkiye ve içinde bulunduğu coğrafyada su kaynaklarının en az yüzde 70’i tarım ardından da sanayi ve içme suyu amacıyla kullanılıyor. Suyun yeterli olması için verimli kullanılması gerekiyor. Tarım sektöründe geleneksel sulama metotlarının kullanılması suyun israf edilmesine, toprak kalitesinin bozulmasına ve çoraklaşmasına neden oluyor. Bunun örneğini ise toprak tuzlanması nedeniyle Mezopotamya’da gördük. Modern sulama teknikleriyle suyu tasarruflu kullanarak toprak kalitesini de korumalıyız. Örneğin, salma sulama yani geleneksel sulamada yüzde 65 verim alırken yağmurlama ile bu rakam yüzde 85’e, damla sulama ile yüzde 95-98’e çıkabiliyor. Türkiye’de su kaynaklarının yüzde 13’ü sanayi için, yüzde 13’ü ise evsel amaçla kullanılıyor. Özellikle kentlerde ise atık suyun arıtılması ve tekrar kullanıma sunulması önemli. Su kaynakları üzerinde iklim değişimi ve artan nüfus baskı yaratırken su kalitesinin kullanımlar nedeniyle bozulması da bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. 
 
Türkiye ve dünyadaki su rezervlerinin durumu nedir?

Yapılan çalışmalarda, dünyadaki suyun yüzde 96,5’inin okyanuslarda, yüzde 2,5’inin tatlı su (freshwater), yüzde 0,92’sinin ise diğer tuzlu sularda muhafaza edildiği ortaya çıkıyor. Tatlı suyun yüzde 68,7’si buzullarda, yüzde 30,1’i yeraltı suyunda ve yüzde 1,2’si ise yer üstünde ve kaynaklarda yer alıyor. Yani insanların kullanabileceği tatlı suyun çoğunluğu buzullarda bulunuyor. İklim değişimi buzullarda küçülmeye ve yok olmaya neden olurken bu da ihtiyacımız olan su kaynaklarının yer değiştirmesine sebep olacak. Dünyada toplam su miktarı; 1,409 milyar kilometreküptür, bunu litre olarak yorumlarsak 1 kilometreküp, 1 trilyon litre anlamına geliyor. Rakamın büyüklüğü yanıltmasın, belirttiğim gibi bu rakamın sadece yüzde 2,5’i tatlı su. Yani yaklaşık 35 milyon kilometreküp. Türkiye’nin su potansiyeli ise teknik ve ekonomik anlamda kullanabileceğimiz su miktarı 112 milyar metreküpken günümüzde biz bu rakamın yaklaşık yüzde 50’sini kullanabiliyoruz. Türkiye su zengini bir ülke değil, nüfus artışı ile önümüzdeki yıllarda su sıkıntısı çekecek ülkeler arasında olacak. Bu sebeple Türkiye, sularını etkin ve sürdürülebilir kullanmak amacıyla adımlar atarak projeler geliştiriyor. 

“Suyun sonsuz bir kaynak olmadığı ve tasarruflu kullanılması gerektiği konusunda özellikle çocuklar ve suyu en çok kullanan kadınların farkındalıklarının artması için kamu spotlarında, okullarda, ulusal ve uluslararası projelerde çalışmalar yapılıyor. Biz de kurum olarak konu hakkında bilgilendiriyoruz.”

SUYUN GÜNDEMİ, ‘SU İÇİN DOĞA’

2018’de Türkiye ve dünyada suyun gündeminde neler var?

22 Mart’ta kutlanacak Dünya Su Günü’nün teması, ‘Su için doğa’. Su, enerji, gıda ve ekosistem bağlantısı, suyun sürdürülebilir kullanımı ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde yer alan ve 6. hedef olan sanitasyon ve suya erişimi son dönemde daha çok öne çıkıyor. Türkiye de su konusunda dünya konjektörüne paralel olarak bu konuları yakından takip ederek süreçlerin içinde yer alıyor. Ayrıca, Türkiye’den suyun verimli kullanımı, su kalitesi konuları ve sudan enerji üretimi konusu öne çıkıyor. Birden fazla devletin kullanımına tabi olan sınır aşan sular da ülkemizin her zaman gündeminde. Bu sular Türkiye su potansiyelinin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor. Bu suların, kıyıdaş ülkelerle ikili veya çoklu anlaşmalarla tahsis edilmesi hem Türkiye hem de bölge ülkeleri için önemli. 
 
Brezilya’daki foruma Türkiye’den katılım olacak mı? Hangi konu başlıkları öne çıkacak?

SUEN Başkanı Prof. Dr. Ahmet Mete Saatçi başkanlığında, Orman ve Su Bakanlığı bünyesinde DSİ ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nden üst düzey yöneticiler ve görevlilerden oluşan bir heyet katılıyor. Forumda su paylaşımı ve sürdürülebilir süreç kapsamında su kaynaklarını doğrudan etkileyen ve etkilenen iklim, insan, kentler, ekosistem, kalkınma ve finans konuları genel çerçeveyi oluşturuyor. Türkiye, suyun insani boyutunu ele alarak, Afrika’da yaptığı yardımları, Türkiye ve sınır ötesinde Suriyeli göçmenler için yapılan su projeleri, İUSF çıktıları, Su ve Ekosistem, Su Kalitesi, Ilısu Barajı projesi kapsamında 550 yıllık 100 ton ağırlığındaki Zeynel Bey Türbesi’nin iki kilometre öteye taşınması ve kullanılan teknolojiyi diğer katılımcı ülkeler ve kurumlarla paylaşacak.  
 
SUEN’in kuruluş amacı ve çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?

SUEN, 2007 yılında 5. Dünya Su Forumu Sekretaryası olarak bir araya gelen ekibin su konusunda kazandığı bilimsel deneyim ve vizyonunu ileriye taşımak amacıyla, Orman ve Su İşleri Bakanlığı çatısı altında bir düşünce kuruluşu olarak kuruldu. Mart 2009’da 192 ülkeden 30 binin üzerinde katılımcıyı ağırlayan 5. Dünya Su Forumu’nun büyük başarısı, Türkiye’yi su konusunda küresel boyutta söz sahibi olduğu yeni bir konuma taşıdı. Bu önemli etkinliğin kazandırdığı çok yönlü bilgi birikimi, SUEN’in temelini oluşturdu. 

“SUYUN BİR BAŞKA BOYUTU İSE GÖÇMENLERDİR”

Uluslararası iş birliklerinizle hangi projeleri hayata geçiriyorsunuz?

SUEN, uluslararası su meselelerine dair birçok önemli uluslararası kurum ve kuruluşla iş birlikleri geliştiriyor. Bunlardan başlıcaları; Gelişen Sekiz Ülkede (D8) su problemlerinin çözümlerinin tartışıldığı platform olan D8 Su İşbirliği platformudur. Bunun yanında SUEN, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Su Konseyi faaliyetlerini ülkemiz adına koordine ediyor. Ayrıca, OECD, Dünya Su Konseyi, UNESCO-IHE, UN-Habitat GWOPA gibi dünyada su alanında öne çıkan önemli kurumlarla küresel ve bölgesel seviyede birçok ortak proje yürütüyor.

"Türkiye’de su kaynaklarının yüzde 13’ü sanayi için, yüzde 13’ü ise evsel amaçla kullanılıyor. Özellikle kentlerde ise atık suyun arıtılması ve tekrar kullanıma sunulması önemli. Su kaynakları üzerinde iklim değişimi ve artan nüfus baskı yaratırken su kalitesinin kullanımlar nedeniyle bozulması da bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.”

Geçen yıl İstanbul’da yapılan Su Forumu'nun ana konusu ‘Su ve Barış’ idi. Buradan çıkan sonuç ne oldu?

İstanbul Su Forumu, bugüne kadar yapılan su etkinliklerinden farklı olarak ilk kez ‘Su ve Barış’ temasını birlikte ele aldı. Dünyanın ve insanlığın geleceğinde en önemli kaynaklardan bir olan su, bir iş birliği konusudur. Suyun bir başka boyutu ise göçmenlerdir. 2011’den bu yana bulunduğumuz coğrafyada büyük nüfus hareketleri meydana gelmiş ve gelmeye de devam edecek. Bu süreçte insan hayatının temel ihtiyaç kaynağı olan suya erişim önemli bir konu ve Türkiye dahil göçmenlere ev sahipliği yapan ülkeler bu ihtiyacı karşılamak için elinden geleni yapıyor. Su ve hıfzıssıhha hizmetlerini de kapsayacak şekilde mültecilere insani yardım sağlanması ‘küresel bir öncelik’ olarak ele alınmalı. 

“MELEN BARAJI, İSTANBUL’DAKİ SU STRESİNİ AZALTACAK”

İstanbul’da ‘su stresi’nden bahsediliyor. Bunu aşmanın yolları neler?

Bu haberler, Güney Afrika’nın ikinci büyük kenti Cape Town’un üç ay içerisinde susuz kalacağı için gündemde. Listeye İstanbul da eklendi. Ancak İstanbul ve diğer büyük şehirlerimiz için böyle bir durum uzun yıllar için geçerli değil. İstanbul için projeler devam ederken bir kısmı da devreye girdi. İstanbul için 2019’da tamamlanacak Melen Barajı devreye giriyor. Bu barajdan İstanbul’a aktarılacak su, barajda üretilen elektrikle iletilecek. Ayrıca, Sungurlu ve Osmangazi barajları da yapılacak.

 

SU ELÇİLERİ SU  BİLİNCİNİ ARTIRIYOR

Odağına çocuk ve gençleri yerleştirerek su konusunda bilinçlendirmeyi artırmak için geliştirilen ‘Su Elçileri Eğitim ve Farkındalık Artırma Teknik Destek Projesi’, AB Komisyonu’na da sunuldu.


Ocak 2017’de başlayan ‘Su Elçileri Eğitim ve Farkındalık Artırma Teknik Destek Projesi’, gençleri hedef alarak su konusunda bilinçlendiren çalışmalara imza atıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sözleşme makamı olduğu; Milli Eğitim Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve TRT’nin faydalanıcı oldukları, ‘Su Elçileri Eğitim ve Farkındalık Artırma Teknik Destek Projesi, Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse ediliyor. Merkezi Ankara’da olan projenin pilot bölgesi ise Batı Akdeniz Havzası, Konya Kapalı Havzası ve Doğu Karadeniz Havzaları. Projenin koordinatörü olan Özgür Aydıncak, projenin gelişimini şöyle anlatıyor: “DSİ Genel Müdürlüğü, 1954 yılından bu yana ülke genelinde su ile ilgili akademik düzeyde çalışmalarını sürdüren yatırımcı bir kuruluş olarak görevini sürdürüyor. Gelişen dünyada suya olan talep her geçen gün arttığından dolayı su kaynaklarının kıymeti daha çok önem kazanıyor. Su Elçileri işte tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Değişen iklim koşullarında suyun korunması gereken bir meta haline geldiğinden bu korumayı da en doğru olarak suyun kullanıcısı insanlarla birlikte yapabilmek için eğitim ve iletişim temelli Su Elçileri Projesi başlatıldı.”

HEDEFİNDE ÇOCUKLAR VE GENÇLER VAR

Türkiye’de çevreyi korurken suyun akılcı kullanımına katkı sağlamayı, su kaynaklarının verimli ve etkin kullanımı ve akılcı su tüketimi konusunda farkındalık oluşturmayı amaçlayan projenin hedefinde ise okul öncesi çocuklar, ilkokul ve ortaokul öğrencileri, gençler, öğretmenler, toplum ve kamuoyu yer alıyor.
 
“BİLİNÇLİ VE YENİ BİLGİLERE AÇIK BİR ANLAYIŞ VAR”

Özgür Aydıncak, Su Elçileri projesini hayata geçirirken şu gözlemlerde bulunduğunu ifade ediyor; “Ülkemizde genel manada insanlarımızda bu konuda bir hassasiyetin olduğunu  gördük. Her ne kadar bu konu yaşamlarının ilk sırasında olmasa da, ilk beş içerisinde dert edindiklerini, biraz eksik bilgilerinin olduğunu ve yeni bilgilere açık bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzu tespit ettik. Vatandaşlarımıza doğru yöntem ve doğru iletişim araçları ile ulaştığımızda bu bilinci daha da yukarılara çektiğimizi gelecek yıllarda göreceğiz. Bu maksatla proje kapsamında çok önemli 3 şey yapıldı;
 
1. TRT Çocuk’ta yayınlanmak üzere 7’şer dakikalık, konusu su duyarlılığı olan 39 bölümlük bir çizgi film hazırlandı. Bu iletişim kanalı ile geleceğin toplumunu oluşturacak bireyleri şimdiden su ile ilgili yetiştirmiş olacağız.
2. Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki okul öncesi, ilköğretim ve orta öğretim okullarından Su Elçileri Kulüpleri kurulacak.
3. Dünyada ilk kez ülkesini temsil eden Ulusal Genç Su Elçileri Meclisi kuruldu ve kurduğu komisyonlarla çalışmalarına başladı (www.sumeclisi.org).”
 

“DAHA GENİŞ KİTLELERE ULAŞACAĞIZ”

Projenin AB bütçesi ile yapılan kısımlarının tamamlandığını belirten Aydıncak, “Proje, AB Türkiye Delegasyonu tarafından ‘en iyi proje’ olarak AB Komisyonu’na gönderildi. AB üyesi ya da aday devletlerden bu projenin ülkelerinde yapılmasına yönelik teklifleri karşılıklı sağlıklı diyaloglarla geliştiriyoruz. Şimdi ulusal bütçe ile sürdürülebilirlik ilkesi içerisinde AB kısmında hayata geçirilen çalışmaların devamlılığını sağlayacağız, böylece daha geniş kitlelere ulaşacağız. Bu maksatla Jandarma Genel Komutanlığı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı çeşitli birimlerle yaygınlaşma çalışmalarımız devam ediyor” diye anlattı. Özgür Aydıncak, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Su geleceğimiz için çok önemli. Bu konuyla ilgili yapılacak her türlü çalışmada DSİ Genel Müdürlüğü olarak iş birliği içerisinde olmaya gayret ediyoruz. Su ile ilgili planlanan her türlü proje önerisine açığız.”

 

“YÖNETİM KURULLARI, SU GÜVENLİĞİNE DAHA FAZLA ÖNEM VERİYOR”

Sabancı Üniversitesi kurumsal yönetim forumu tarafından Türkiye’de hayata geçirilen CDP (CARBON DISCLOSURE PROJECT) su programı, su konusunda özel sektörün sorumluluk alması gerekliliğinden hareketle, şirketleri harekete geçirmeyi ve yönlendirmeyi hedefliyor. Türkiye’nin, uygulamanın yürütüleceği ilk ülkeler arasında yer aldığı CDP su programı, şirketlere su kullanımlarını şeffaf bir şekilde açıklayabilecekleri bir platform sunuyor. Sabancı Üniversitesi kurumsal yönetim forumu CDP Türkiye projeler yöneticisi Mirhan Köroğlu Göğüş, projeden elde edilen sonuçları değerlendiriyor.

CDP Su Programı'na bu yıl yanıt veren şirketlerin sayısında artış görünüyor. Bu olumlu gelişmeyi nasıl açıklarsınız?

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından yürütülen CDP Su Programı’nın Türkiye ayağında 2017’de toplam 23 şirket yanıt verdi. Bu oran bir önceki seneye göre yüzde 21 arttı. Bu olumlu gelişmenin en büyük nedeni Türkiye'deki işletmelerin su risklerine daha fazla maruz kalması. Söz konusu şirketler, 2017’de suyla ilgili 1.88 milyar dolar değerinde maliyet raporladı. Şirketlerin yüzde 70'i suya bağlı risklere maruz kaldığını belirtirken yüzde 13'ü de suya bağlı riskler nedeniyle işlerinde olumsuzluklar yaşadığını raporladı. Bu durum da yönetim kurullarının su güvenliği konusuna daha fazla önem vermelerine neden oluyor. Geçen sene yanıt veren şirketlerin yüzde 74'ünde su güvenliği konusu yönetim kurullarında önemli bir gündem maddesi olarak görülüyor. 

Türkiye'de şirketler genel olarak su konusuna nasıl yaklaşıyor? Susuzluk ve kuraklık konularında aldıkları önlemler var mı?

Bu şirketlerin su yönetimi ve su risklerine karşı yükümlülük alma konusundaki taahhütleri umut verici. Türkiye'de şirketlerin ayrıca su yönetimi ve su risklerine müdahale etme yönünde istekli olduklarını da söyleyebiliriz. Yanıt veren şirketlerin yüzde 87'si, su kullanımını iş stratejisinin bir parçası haline getirmiş. Ayrıca şirketlerin yüzde 78'i su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için hedefler belirliyor. Suyla ilgili konuların yarıdan fazlasını ölçen ve takip eden şirketlerin oranı, 2016'da yüzde 58 iken 2017'de yüzde 84'e yükseldi. Yanıt veren şirketlerin yüzde 63’ü su ile ilgili kapsamlı risk yönetimi değerlendirmesi yapıyor. Bu şirketlerin yüzde 39'u ise riskleri su havzası ölçeğinde değerlendiriyor. 

“GEREKLİ EKONOMİK ALTYAPIYI FİNANS SEKTÖRÜ ŞEKİLLENDİRECEK”

Finans sektörünün bu konuya yaklaşımı nedir? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

İklim değişikliğinin, dünya ekosistemini öncelikli olarak su üzerinden etkilediğini ve suyun kıt bir kaynak olduğunu göz önünde bulundurursak, dünyayı kötü etkileyebilecek kuraklık, artan sel tehlikesi ve bozulan su kalitesi gibi küresel su krizlerine hazırlıklı olmalıyız. Kurumların, su sorununa ve gelecekte ekonominin istikrarlı bir şekilde büyümesi için yapılması gerekenlere dair daha fazla bilinçlenmeleri gerekiyor. Bu noktada karşımıza çıkan en önemli sektör ise finans sektörü, çünkü mevcut su krizinin çözümü için gerekli ekonomik altyapıyı onlar şekillendirecek. Risk faktörü olarak karşımıza çıkan su konusu karşısında şirketler, CDP üzerinden 129 risk ve 162 risk etkeni bildirmiş. Bu riskler doğrudan operasyonların yanı sıra, tedarik zincirlerinin güvenliğini ve şirketlerin büyüme kabiliyetini etkiliyor. Bu risklerin en doğru şekilde nasıl değerlendirilmesi gerektiği ve hatta fırsata çevrilmesi için neler yapılması gerektiğini değerlendirmek için gerekli adımları atmaya çalışıyorlar. Finans sektörü, deneyimleri doğrultusunda bir katalizör rolü üstlenebilir. 

"Türkiye'de şirketlerin su yönetimi ve su risklerine müdahale etme yönünde istekli olduklarını da söyleyebiliriz. Yanıt veren şirketlerin yüzde 87'si, su kullanımını iş stratejisinin bir parçası haline getirmiş. Ayrıca şirketlerin yüzde 78'i su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için hedefler belirliyor"

Sizce yatırımcılar bu konuda ne kadar bilinçli?

Yakın gelecekte suya olan talebin arzı geçeceği ve suya bağımlı sektörlerin su kullanım verimliliği ve yeniden kullanılan su oranını artıracak köklü değişiklikler yapmak zorunda kalmalarını gerektirecek. Bu noktada bu değişiklikler için maddi kaynak sağlayacak yatırımcılara ihtiyaç duyulacak. Türkiye’de henüz su ile ilgili düzenlemelerin şirketler üstünde beklenen etkiyi yaratmadığını görüyoruz fakat küresel piyasalar, özellikle Paris Anlaşması sonrası su konusunda ciddi anlamda aksiyona geçme baskısı altında. CDP standartlaştırılmış iklim değişikliği, su ve orman bilgilerini dünyaca büyük ve listelenmiş şirketlerden ‘CDP İmzacı yatırımcıları’ adına talep ediyor. Paydaşların bu bilgi talepleri, şirketleri çevresel risklerle alakalı açıklama yapma ve saydam olma yolunda cesaretlendiriyor. Bu sayede CDP, yatırım akışını suya dayanıklı, düşük karbonlu ve daha sürdürülebilir ekonomiye yönlendirmek amacına destek oluyor ve ayrıca emisyon azaltımı, geliştirilmiş su ve orman yönetimi ve kurumsal davranışın değişiminde kritik rol alıyor.

CDP Türkiye 2017 Su Programı Raporu Sonuçları:

> Türkiye’de CDP’ye yanıt verme oranı geçen yıla oranla yüzde 21 arttı. 
Bu yıl CDP Su Programı’na 23 şirket yanıt verdi. Bu şirketlerden beşi Küresel A ve A- bandında yer aldı. 

> Yönetim kurulları, su güvenliğine daha fazla önem vermeye başladı. 
Yönetim kurulları, su güvenliği konusuna daha fazla önem vermeye başladı. Yönetim kurullarının yüzde 74'ünde kendine yer bulan su güvenliği konusu önemli bir gündem maddesi haline geldi. 

> Türkiye'deki işletmeler, su risklerine daha fazla maruz kalıyor. 
Yanıt veren şirketler, 2017 yılında suyla ilgili olarak 1.88 milyar dolar değerinde maliyet raporladı. Yanıt veren şirketlerin yüzde 70'i suya bağlı risklere maruz kaldığını belirtirken yüzde 13'ü de rapor yılında suya bağlı riskler nedeniyle işlerinde olumsuzluklar yaşadığını raporladı. 

> Yanıt veren şirketlerin yüzde 63’ü su ile ilgili kapsamlı risk yönetimi değerlendirmesi yapıyor. Bu değerlendirmeler şirketlere su ile ilgili fiziksel, yasal ve itibarla ilişkili negatif etkileri önceden değerlendirebilme ve hatta bu riskleri fırsata çevirebilme şansı veriyor. 

> Türkiye'de şirketlerin su yönetimi ve su risklerine müdahale etme yönündeki istekliliği gelecek vaat ediyor. Yanıt veren şirketlerin yüzde 87'si, su kullanımını iş stratejisinin bir parçası haline getirdi. Ayrıca şirketlerin yüzde 78'i su kaynakları üzerindeki etkilerini azaltmak için şirket genelinde hedefler belirledi.

> CDP skoru, şirketin çevresel riskleri konusunda şeffaflığa ve bu risklere müdahalesinin yeterliliğine yönelik kararlılığını değerlendiriyor. Bu yıl CDP'nin kamuya açık derecelendirme yöntemi kullanılarak Türkiye'de A notu alan iki şirket, Arçelik ve Garanti Bankası oldu. 

 

"ARTAN NÜFUSLA, SU KITLIĞI ÇEKEN BİR ÜLKEYE DÖNÜŞEBİLİRiZ”

Ana hedefinde toprak olan Tema Vakfı, tüm doğal varlıkların korunması noktasında dünya genelinde çalışmalarda bulunuyor. Vakıf Yönetim Kurulu başkanı Deniz Ataç, suya yönelik çalışmaları paylaşırken Türkiye’nin ise artan nüfusla su kıtlığı çeken bir ülkeye dönüşebileceğine ve aşırı kullanım nedeniyle kurak günlerin sigortası olan yeraltı sularının azaldığına dikkat çekiyor.

Başta topraklarımız olmak üzere tüm doğal varlıklarımızın korunması için çalışıyoruz” diye söze başlayan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, Türkiye’de su ile ilgili her türlü mevzuatı ve havza bazlı plan çalışmalarını yakından takip ettiklerini belirtiyor. TEMA için su, toprak-hava-su ekseninde önemli bir alanı oluşturuyor. Türkiye’de bütüncül bir su politikası olmaması nedeniyle TEMA tarafından hazırlanan ‘Su Kanunu Tasarısı’ önerilerinin olduğunu belirten Ataç, “Ayrıca suyun önemini geniş kitlelere aktarabilmek için suya dair bilgiler içeren infografik internet sitesi sutema.org, gönüllülerimizin desteğiyle oluşturduğumuz ve 40 ülkede yayımlanan ‘Dünyanın Durumu 2017’ kitabında iyi bir uygulama ve vatandaş bilimi örneği olarak yer alan ‘Türkiye Su Varlıklarına Yönelik Tehditler Haritası’ bu kapsamdaki önemli çalışmalarımız” diyor. Her yıl 22 Mart Dünya Su Günü ve 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü başta olmak üzere yıl içerisinde çeşitli vesilelerle Türkiye’de 81 il, 300 ilçe ve 140 üniversitede faaliyet gösteren gönüllüleri aracılığıyla etkinlikler düzenleyen TEMA, kamuoyunun da dikkatini çekiyor. TEMA Vakfı’nın yayınları arasında ‘Suları Nasıl Tükettik?’ adlı bir de kitap bulunuyor. Kitap, dünyadaki su varlıklarının durumunu, karşı karşıya olduğu tehlikeleri ve yapılması gerekenleri anlatıyor.

“SU KANUNU YASALAŞMALI”

Türkiye’nin kişi başına düşen bin 400 metreküp su varlığı ile su stresi yaşayan ülkeler arasında yer aldığını, iklim değişikliğinin etkisiyle ülkemize düşen yağış oranının yüzde 40’a varan oranlarda azalacağını belirten Deniz Ataç, Türkiye'nin artan nüfusla su kıtlığı çeken bir ülkeye dönüşebileceğine ve aşırı kullanım nedeniyle kurak günlerin sigortası olan yeraltı sularının azaldığına dikkat çekiyor. Kanun ve yönetmeliklerin su varlığının korunmasında yeterli olmadığını düşündüklerini belirten Ataç, “2010-2011 yıllarında akademisyenler, danışmanlar, hukukçular ve uzmanların katkısıyla Su Kanunu Tasarısı’nı hazırladık. 2012 yılında karar vericiler ve kamuoyu ile paylaştığımız TEMA Vakfı Su Kanunu Tasarısı, su varlığının korunmasında hukuksal, yönetimsel ve etik yeni ilke ve kurallar getiriyor. Tasarı ile karar vericileri, ekosistemlerin su hakkını ve toplumun kaliteli ve yeterli suya erişim hakkını temel alan önerilerimizi dikkate almaya çağırıyoruz” diye konuşuyor.

SU VARLIKLARINA YÖNELİK TEHDİTLER 

Türkiye’nin farklı bölgelerindeki  TEMA gönüllülerinin, su tehditlerini tespit etmesi ile oluşturulan Türkiye Su Varlıklarına Yönelik Tehditler Haritası, su varlıklarının kirlenme, azalma ve biyoçeşitlilikte azalma gibi tehditlerle karşı karşıya olduğunu belgeliyor. Ataç, verileri şöyle değerlendiriyor; “TEMA Gönüllüleri, su varlığının niteliğine, miktarına ve su varlığına erişime engel olacak tehditler olarak üç kategoride 40 ilde 87 vaka tespit etti. Bu veriler, Türkiye’de yok olma ve kirlenme tehdidi altındaki su varlıklarının küçük bir kısmını belgeliyor. Vatandaş bilimi yöntemiyle haritayı güncellemeye devam ediyoruz."

SUTEMA.ORG NEDİR?

Tasarımının ve içeriğinin tamamını TEMA Vakfı’nın üstlendiği sutema.org, infografik temelli Türkçe hazırlanmış bir web sitesidir. İçinde; su ekosistemleri, su meselelerine ilişkin problemler, su yönetimi, sürdürülebilir su tüketimi ve Anadolu su yapılarına ait örnekler yer alıyor. Bu içeriklerin yanında su konulu güncel yayınlar, konunun uzmanları tarafından kaleme alınmış veya tasarlanmış dokümanlar, internet sayfaları ve raporları içeriyor. 

 

TÜRKİYE’NİN SU RİSKLERİ VE İŞ DÜNYASI

WWF-Türkiye, toplum ve doğa için ülkemizin su kaynaklarının korunmasını ve etkin kullanımını hedeflerken su kaynaklarının miktar ve kalitesi üzerindeki baskıların azaltılması ve etkin yönetimleri üzerine çalışmalar yürütüyor. Bu çalışmalar arasında Türkiye’nin su risklerinin değerlendirilmesi yer alıyor.

Tartışmayı, su kaynaklarını sadece miktar ve kalite bağlamında sınırlayarak değil, aynı zamanda yarattığı riskler açısından da değerlendirecek bir zemine taşımayı hedefleyen WWF Türkiye, 2014’te ‘Türkiye’nin Su Riskleri Raporu’nu hazırlayarak karar vericilerle iş dünyasının kullanımına sunuyor.
Dünya Ekonomik Forumu için 2017’de hazırlanan Risk Raporu’na göre su kıtlığı, dünyadaki en önemli beş risk arasında yer alıyor. Bu durum, birçok üretim sürecini de etkiliyor. Artan uluslararası ticaret hacmiyle birlikte su, artık yerel değil küresel bir kaynak olarak kabul ediliyor. Bu nedenle, tatlı su kaynaklarının sürdürülebilirliği yalnızca sosyal ve çevresel açıdan değil, ekonominin sürdürülebilirliği açısından da kritik önem taşıyor. Türkiye’de ekonomik gelişmişlik ve dünya ortalamasının üzerinde seyreden nüfus artışı, tatlı su kaynakları üzerindeki baskıyı artırıyor. Su kıtlığının oluşturduğu risk, toplumun çeşitli kesimlerini farklı şekillerde etkilerken söz konusu risk herkes için ortak. Bireyler açısından bakıldığında temiz, sağlıklı ve yeterli suya ulaşamama sorunu başka sıkıntılara zemin hazırlıyor. 

TÜRKİYE, ‘SU FAKİRİ’ OLMA YOLUNDA İLERLİYOR

Türkiye, sanılanın tersine, su zengini bir ülke değil. Halen, kişi başına düşen 1.519 metreküplük  su miktarı ile ‘su sıkıntısı çeken’ bir ülke kabul ediliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşacağını öngörürken bu durumda, kişi başına düşen su miktarının bin 120 metreküp/yıl olması bekleniyor. Diğer bir deyişle, artan nüfusu, gelişen ekonomisi ve büyüyen kentleriyle Türkiye, ‘su fakiri’ olma yolunda ilerliyor. Dünya genelinde görülen, su miktarı ile nüfusun oransal dağılımı arasındaki eşitsizlik sorunu Türkiye’de de mevcut. Havzalardaki akış miktarı ile bu havzalardan faydalanan nüfus arasında orantısızlıklar vardır. Ülkemizdeki toplam nüfusun yüzde 28’i Marmara Bölgesi’nde yaşarken buradaki havzalar toplam akışın sadece yüzde 4’lük kısmını topluyor. Meriç, Ergene, Gediz, Büyük Menderes, Burdur Gölü, Akarçay, Konya ve Asi Nehri havzalarında yüzey ve yeraltı suyu kullanımı, su kaynaklarının kendini yenileyebilme kapasitesini aşıyor. Bu durum, havzalar üzerindeki baskıyı artırarak doğal ekosistemler üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor.

YANLIŞ SU YÖNETİMİ ŞİRKETLERİN İTİBARLARINI DA ETKİLEYEBİLİYOR 

Su yönetimi, su kaynaklarının planlı bir şekilde geliştirilmesi, dağıtılması ve kullanılması olarak tanımlanıyor. Burada, iş dünyasını yakından ilgilendiren riskler söz konusu. Bu riskler, bir akarsu havzasındaki farklı su kullanıcılarının kümülatif etkilerine bağlı olarak ortaya çıkabiliyor. Örneğin, bir fabrika üretim süreçlerinde suyu çok verimli veya çok az miktarda kullanıyor olabilir; ancak eğer suyun kıt ve düzenlemelerin yetersiz olduğu bir havzada faaliyet gösteriyorsa, bir dizi su riskine maruz kalabiliyor. Şirketlerin, su kaynaklarını nasıl kullandığı ve faaliyetlerinin tatlı su ekosistemleri ile su kaynaklarına bağlı toplulukları nasıl etkilediği, toplum gözündeki itibarlarını etkileyebiliyor. Üretim süreçlerinde kullanılan su miktarının az olması, etkinin de az olacağı anlamına gelmez. Bu nedenle şirketler, faaliyet gösterdikleri havzaya bağlı olarak risklerini kapsamlı bir şekilde değerlendirmelidir.

 

“SU KÜLTÜRÜNÜN GELİŞİMİNDE YOLUN BAŞINDAYIZ”

Türkiye'nin ilk ve tek su sommelieri (tadımcı) Alican Akdemir, sağlıklı ve lezzetli suyun peşinde. Katıldığı seminerlerde suyun tat özelliklerine değinirken sağlıklı suyun ise nasıl olması gerektiğini anlatıyor. Koç Üniversitesi ekonomi bölümü mezunu, dünyada 140 su tadımcısından biri olan Akdemir, suyu bu kez de Platin için anlattı.

Su sommelieri nedir? Örnekleri çok azken sizin bu mesleği seçme yolculuğunuz nasıl gerçekleşti?

Su sommelieri, dünyanın farklı coğrafi bölgelerindeki su kaynaklarından elde edilip şişelenen suları tat ve sağlık açısından değerlendiren ve sunumunu gerçekleştiren kişiye verilen bir unvan. Yiyecek ve içecek uyumu üzerine kişisel gelişimime katkıda bulunabilecek bir arayış içerisindeyken bir gün dünyanın sayılı bira sommelierlerinden olan yakın dostum Çağdaş Öngen, Doemens Academy’de su üzerine bir eğitim programından bahsetti. Bu eğitim programının sadece Almanca olması nedeniyle 2 sene beklemem gerekse de sonunda İngilizce yapılmaya başlaması ile soluğu Almanya’da aldım.

Su sommelieri olabilmenin ilk koşulu nedir?

Almanya-Münih’te bulunan Doemens Academy, dünyada Water Sommelier Union tarafından tanınan ve kabul gören tek kuruluş. Dünyada bugüne kadar yaklaşık 140 kişi eğitimi başarıyla tamamlamış ve yeme-içme sektöründe farklı alanlarda çalışıyor. Su sommelieri olmanın ilk koşulu, farklı mineral değerlerindeki suları, tat ve içerik bakımından ayırt edebilme ve farklı yiyecek ve içeceklerle nasıl bir uyum yakalanabileceğine dair düşünme ve deneyimlemeye olan arzudur. Ama dünyada bu kadar fazla su kaynağı ve binlerce farklı şişelenmiş su olunca kişisel gelişimimizi canlı tutabilmek için devamlı tadım yapmak zorundayız. 

“MARKADAN ÖNCE KAYNAK ÖNEMLİ”

Su ile ilgili insanların kafasındaki en büyük yanlış nedir?

Markadan önce ‘kaynak’a bakılmalı. Suyun çıkarıldığı kaynak, su kalitesi açısından belirleyici bir unsur... Öyle ki su şişelerinde markadan daha büyük yazan, kaynağından başka bir şey değil. O kaynak, adeta suyun kimliği niteliğinde. Çünkü kaynağın nerede olduğu, etrafındaki şehirleşmeden toprağın yapısına, temizliğinden hijyenine kadar bize bilgi veriyor.

Su içerken nelere dikkat etmeli? Bu işin incelikleri neler?

Estetik açıdan suya değer katabilecek bardakların seçilmesi önemli. Genelde su sommelierleri, gazlı ve gazsız suların, farklı sıcaklıklarda içilmesi gerektiğine inanıyor. Buradaki mantık, her bir suyun içilmesi gereken sıcaklığın, suyun kaynağından yeryüzüne çıktığı sıcaklık değeri ile ifade edilmesi. Bu, genelde 7 ila 15 derece arasında oluyor. Ancak bu durum, kişisel tercihlere, mevsim ve sıcaklığa göre de değişebilir. Suyun sıcaklığını düşürmek için buz konulması ya da bardağın içine limon veya çeşitli meyvelerin konulması yapılan en büyük yanlışlardan bazıları.

SU KÜLTÜRÜ GELİŞMELİ

Yer aldığınız konferanslarda aynı zamanda su kültürünün gelişimine katkıda bulunuyorsunuz. Türkiye’deki su kültürünün düzeyi nedir? Bu konuda dünyayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünya sağlık örgütünün paylaştığı rakamlara bakılırsa 2050 senesinde dünyada temiz su kaynağı kalmayacak. Bu yüzden gerek su firmaları gerek toplumdaki su bilinci ve konuya olan ilgi her geçen gün artıyor. Türkiye’de musluklarımızdan gelen suyun kalitesi konusunda büyük bir sorun mevcut, bu da insanları su kültürü, kaliteli ve iyi su nedir ve nasıl ulaşırız soruları üzerine düşünmeye ve araştırmaya itiyor. Su kültürünün gelişimi, tüm insanlığın üzerine düşünmesi gereken soru ve cevapları içeriyor ve daha yolun başındayız diyebilirim.

 Dünyada özellikle birtakım bölgelerde temiz suya ulaşım zorlaşırken bu durum artık daha fazla şehir ve ülkeyi tehdit ediyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Su savaşlarının gelecekte değil de günümüzde yaşanmaya başladığını söyleyebilirim. Özellikle Afrika ülkelerinde su yollarının kapatılıp komşu ülkelere para karşılığı satılması söz konusu. Suyun yaşayan canlılar için en doğal hak olduğu gerçeğini bir yana koyunca ekonomik çıkarların yaşamı nasıl tehdit ettiğini bir kez daha net bir şekilde görüyoruz.

Su dışında nelerle ilgileniyorsunuz? 

Yeme-İçme İşleri adını verdiğimiz bir gastronomi ajansımız mevcut. Yeme-İçme İşleri olarak yiyecek ve içecek kültürünün gelişimi için Türkiye’de farklı lokasyonlarda tadım etkinlikleri düzenliyoruz. Farklı markalarla yaptığımız bu iş birlikleri ve etkinliklerde katılımcılarla bilgi alışverişinde bulunup keyifli bir zaman dilimi içerisinde yiyecek ve içecek kültürünün farklılaşabilmesi için akıl yürütüyoruz.

“Musluklarımızdan gelen suyun kalitesi konusunda büyük bir sorun mevcut, bu da insanları su kültürü, kaliteli ve iyi su nedir ve nasıl ulaşırız soruları üzerine düşünmeye ve araştırmaya itiyor. Su kültürünün gelişimi tüm insanlığın üzerine düşünmesi gereken soru ve cevapları içeriyor ve daha yolun başındayız diyebilirim.”

Suyu sağlıklı ve lezzetli olarak ikiye ayırabilir miyiz? 

Sudaki minerallerin toplamı olarak tanımlanan TDS değeri arttıkça o sudan alınabilecek tatlar da artıyor; acı, tatlı, ekşi, tuzlu, yumuşak ve metalik tatlar gibi. Mesela sodyum tuza, magnezyum acı tatlara, karbonasyon ise ekşi tatlara yol açıyor. Tüketici tarafından deneyimlenen bazı tatlar kişisel tercih ve damak tadı göz önüne alındığında iyi veya kötü tat ve dolayısıyla iyi ya da kötü bir su olarak nitelendirilse de bu o suyun kaliteli ya da kalitesiz olduğu anlamına gelmiyor. Tat açısından iyi olarak nitelendirilmeyen bir suyun sağlığınız açısından iyi olabileceği ihtimali her zaman mevcut.

YAŞA VE KİŞİYE GÖRE SU TÜKETİMİ

Bireysel su tüketiminde dikkat edilmesi gereken noktalar nedir? Kimler (bebek, yetişkin, diyet sırasında gibi) nasıl su tüketmeli?

Halk arasındaki 'su içsem yarıyor' ya da 'lezzeti havasından suyundan' gibi sözler, suyla ilgili önemli bir gerçeğe işaret ediyor. Yüksek mineralli sular besleyici ve spor yapanlar için öncelikli bir su tercihi olabilir. Ayrıca pratik olarak özellikle 40 yaş üstündeki kadınlarda sıkça rastlanabilecek olan kemik erimesi riski için kalsiyumu yüksek sular, kalp ve sinir sistemi için magnezyumu yüksek sular, bebekler için düşük mineralli sular, hafif yemeklerin yanında az gazlı ya da gazsız sular, hazmı kolaylaştırmak için yüksek sülfatlı ya da sodyum bikarbonatlı sular tercih edilebilir.

Türkiye su çeşitliliği ve su pazarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de şişelenmiş su pazarı gelişen nüfus ve tüketim göz önüne alındığında her geçen gün gelişiyor. Özellikle damacana olarak bilinen 19 lt’lik şişelenmiş su pazarında fiyatsal rekabet ve lojistik maliyetler dolayısıyla su markaları, cam şişe ve Premium algıya sahip sularının lansmanlarını arka arkaya gerçekleştiriyor. Orta ve düşük karbonasyon seviyesine sahip (orta ve az gazlı) doğal mineralli su kategorisi gelişime ve çeşitliliğe çok açık olsa da Türk tüketicisinin gazlı su tercihini yemekle değil, yemek sonrası tercih ettiğini görüyoruz. Bu durum gazlı suların eşlikçi değil, digestif olarak tüketildiğinin en açık göstergesi.

DÜNYADAKİ BİRKAÇ SU MARKASI VE ÖZELLİKLERİ

Türkiye’de de tadına bakabileceğimiz sular ve tadım detaylarını Alican Akdemir, şöyle paylaşıyor: “S.Pellegrino, Lombardiya bölgesindeki İtalyan Alpleri’nin eteklerindeki bir kaynaktan doğal olarak yeryüzüne çıkıyor. Damakta yumuşak bir his bırakırken aynı zamanda hafif tuzlu bir tada, hava kabarcıklarının kalıcı yapısıyla da ferahlatıcı bir hisse sahip. Tropik bir adadan gelen FIJI ise bir yağmur ormanının derinliklerindeki doğal bir yeraltı suyu aslında. Volkanik kaya katmanları arasından süzülerek filtrelenen FIJI, hatrı sayılır şekilde yumuşak ve pürüzsüz bir his bırakıyor damakta. Aynı zamanda bu doğal filtreleme süreci suyu hem saf hem de lezzet bakımından zengin kılıyor. Fransa’nın ünlü sularından Evian’ın uzun yolculuğu Fransız Alpleri’nde yağmur suyu ve eriyen kar sularının, kumtaşı ve çakıllar arasından filtrelenmesiyle başlıyor. Suyun dağın içinden geçip kaynaktan yüzeye çıkması tam 15 yılı buluyor. Bu yolculuk sırasında kalsiyum ve magnezyum bakımından zenginleşen suyun özgün lezzeti de acımsı bir hale geliyor.”

 

ÇEVREYE DUYARLI ÇÖZÜMLER SUNUYOR

Dünya genelinde 170 ülkedeki, 48 bin çalışanı ile ‘sürdürülebilir bir gelecek’ için çalışan ECOLAB, Türkiye’de kritik sektörleri mercek altına aldı. 2018’de büyüme için önemli adımlar atmaya hazırlanan ECOLAB Türkiye, turizm, gıda ve enerji gibi hayati sektörlerde iş birliklerine odaklanıyor.

Su, hijyen, enerji teknolojileri ve servis şirketi Ecolab, Türkiye’deki hedefini büyütüyor. 48 bin çalışanıyla faaliyet gösterdiği 170’den fazla pazarda kurumsal müşterilerine sağlıklı gıda, temiz çevre, hijyen çözümleri, su yönetimi ve enerji kullanımı konusunda çözümler sunan Ecolab, Türkiye’de turizm, gıda ve enerji gibi kritik sektörlerin sürdürülebilir büyümesini mercek altına alıyor. Bugün gelinen noktada çevre konusunun giderek hayati bir boyuta ulaştığını kaydeden Ecolab Türkiye Genel Müdürü Hülya İbrahim, “Global bilgi birikimimizi 40 yıldan uzun süredir Türkiye’de edindiğimiz yerel bakış açısı ile birleştirerek ülkemizdeki çevre sıkıntılarına dikkat çekiyor, hedef sektörlerimize daha sürdürülebilir, çevreye duyarlı iş yapmalarını sağlayacak çözümler yaratıyoruz” diyor. 

“HİJYEN HİÇ OLMADIĞI KADAR HAYATİ OLDU”

Sundukları ürün ve teknolojilerle üretim, turizm, enerji, gıda gibi sektörlerde suyun etkin ve çevreci kullanımını sağlamanın yanı sıra sürdürülebilir hijyen çözümleri ile müşterilerinin verimliliğini artırmayı da hedeflediklerini ifade eden İbrahim, “Artan nüfus ve bunun yarattığı çevre kirliliği su tüketimi ile beraber hijyen konusunu kritik hale getirdi. Hastane, otel, havalimanı, iş yeri gibi kamuya açık yerlerin doğru temizliği hiç olmadığı kadar hayati. Biz de bu noktada üstümüze düşeni yapmaya hazırız” diyor.

“Artan nüfus ve bunun yarattığı çevre kirliliği su tüketimi ile beraber hijyen konusunu kritik hale getirdi. Hastane, otel, havalimanı, iş yeri gibi kamuya açık yerlerin doğru temizliği hiç olmadığı kadar hayati. Biz de bu noktada üstümüze düşeni yapmaya hazırız.”

ECOLAB ANIOS BİRLEŞMESİ TÜRKİYE’YE YARAYACAK

1991 yılından bu yana Türkiye’de faaliyet gösteren Ecolab’ın Türkiye’de 200’ün üzerinde çalışanı bulunuyor. Global satın almalara büyüyen şirket, geçtiğimiz yıl sağlık sektörü için hijyen ürünleri üreten Anios Laboratuvarları’nı 245 milyon dolara satın almıştı. Ecolab Türkiye ise  2017 yılında lider kimya şirketlerinden Deren İlaç Sanayi A.Ş.’yi satın almıştı. Hijyenin taviz verilemeyecek kadar kritik önem taşıdığı turizm, gıda ve sağlık sektörlerinde verimlilik artışı ve maliyet kontrolünün müşteri memnuniyeti kadar kritik olduğunu ifade eden Hülya İbrahim, globaldeki büyümenin getireceği dinamizmle Türkiye pazarında da büyümelerini sürdüreceklerine inandığını belirtiyor.

YILDA 31 MİLYAR EL, ECOLAB İLE TEMİZLENİYOR

> Ecolab yıllık olarak dünyada işlenen gıdanın yüzde 27'sini, işlenen sütün yüzde 42'sini sağlıyor.
> Ecolab yılda 45 milyar öğünü temiz mutfaklarda hazırlıyor.
> Ecolab sayesinde yılda 31 milyar el temizleniyor.
> Ecolab yılda 1 milyar otel odasını temizliyor, turizm sektöründe 1.1 milyar misafir için temiz çarşaf ve havlu sağlıyor.
> Ecolab yılda 1.1 trilyon galon suyun ıslah edilmesini sağlıyor. Bu miktar 64 milyon insanın günlük su ihtiyacı, 3.8 milyar insanın yıllık içme su ihtiyacını karşılıyor.

 

EN ÇOK OKUNANLAR