USD

37.9174
-0.07%

EUR

41.0391
-0.01%

GBP

49.0149
0.03%

ALTIN GR

3811.979
0.02%

BIST 100

9659.48
0.49%
Neşecan Çekici

YAZARLAR

1.03.2025 11:31:00

GELECEĞİ İNŞA ETMEK

Konut krizi, dünya genelinde 1.6 milyar insanı etkiliyor. UN-Habitat tahminlerine göre 2030 yılına kadar dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ını oluşturan 3 milyar insanın erişilebilir konuta ihtiyacı olacak. Bu, her gün 96 bin yeni uygun fiyatlı konutun inşa edilmesi gerektiği anlamına geliyor. Öte yandan, dünya genelinde yaklaşık 100 milyon insan evsiz ve her dört kişiden biri sağlıksız, güvensiz ve düşük refah koşullarında yaşıyor. Türkiye'de ise yılda yaklaşık 800-900 bin konut üretimine ihtiyaç duyulurken, mevcut üretim 500-600 bin seviyesinde kalıyor ve bu açık, konut krizini derinleştiriyor. Deprem riski altındaki İstanbul'da, önümüzdeki beş yıl içinde dönüştürülmesi gereken 1.5 milyon konut bulunuyor ve bunların 600 bini öncelikli durumda. Barınma krizini aşmak ve kentleri daha dirençli hale getirmek için bütünleşik bir konut politikasının, Türkiye'nin gündeminde en üst sıralarda yer alması gerekiyor.

ENTEGRE ÇÖZÜMLER GELİŞTİRİLMELİ

Gayrimenkul ekosisteminin tüm paydaşları kamu, özel sektör, STK'lar ve akademi bir araya gelerek ortak akılla, dünya ile entegre, sürdürülebilir çözümler üretmeli. Barınma krizinin yalnızca konut arzı ile çözülemeyeceği, aynı zamanda iklim krizine duyarlı bir dönüşüm gerektirdiği de ortada. Bu doğrultuda, geleneksel kentsel planlama anlayışı da artık yetersiz kalıyor. Nüfus artışı, kaynak kıtlığı ve çevresel sorunlar, inşaat sektörünün yenilikçi, verimli ve sürdürülebilir teknolojilere yönelmesini zorunlu kılıyor. GYODER'in 'Tabiat, Toplum, Tasarım ve Teknoloji'den oluşan 4T vizyonu da bu dönüşümün önemini vurguluyor. Konut krizinin çözümünde yalnızca arzı artırmak değil; bunu daha hızlı, ekonomik ve sürdürülebilir şekilde yapmak da kritik. Bu noktada, yeni nesil inşaat teknikleri ve teknolojileri süreci hızlandırırken maliyetleri düşürüyor ve çevresel etkileri azaltıyor. Bu dönüşümün en önemli bileşenlerinden biri, saha dışında üretimi ifade eden off-site construction (saha dışı inşaat) yöntemi... Geleneksel yerinde inşaat yöntemine kıyasla, fabrika ortamında yapılan bu üretim modeli daha hızlı, düşük maliyetli ve sürdürülebilir yapılar inşa edilmesini sağlıyor. GYODER'in yakın zamanda yayınladığı 'İnşaat Sektörü ve İş Gücü Dinamikleri: Türkiye'24' raporunda da bu konuya geniş yer veriliyor. Çelik konstrüksiyon, modüler inşaat çözümleri, yük taşıma makineleri ve elektrikli iskeleler gibi teknolojiler hem iş gücü ihtiyacını azaltıyor hem de süreci daha verimli hale getiriyor.

'İLK HAMLE' AVANTAJI

Rapora göre dünyada özellikle Çin'in bu alanda büyük bir atılım yaptığı görülüyor. Prefabrik ve çelik konstrüksiyon yapılar, üretim sürecini sahadan fabrikalara taşıyarak inşaat maliyetlerini düşürüyor ve iş güvenliğini artırıyor. Öte yandan modern inşaat teknolojilerine yatırım yapmak, yüksek maliyetler nedeniyle pek çok şirket için zorlayıcı olabiliyor. Ancak geçmişte gördüğümüz birçok teknik ilerlemede olduğu gibi yeni teknolojilere zamanında yatırım yapanlar, 'ilk hamle' avantajını elde edecek ve ilerleyen süreçte bu teknolojileri üreten ve ihraç eden konuma gelmeleri kaçınılmaz olacaktır. 'İnşaat Sektörü ve İş Gücü Dinamikleri: Türkiye'24' raporunda da belirtildiği üzere kamu desteği bu noktada kritik bir rol oynayabilir; teknolojiye yatırım yapan firmalara vergi teşvikleri sağlanması veya kamu ihalelerinde öncelik verilmesi sektörün dönüşümünü hızlandırabilir.

YENİ NESİL TEKNOLOJİLER GENÇLERİ CEZBEDİYOR

Ayrıca yeni nesil teknolojilerin inşaatta daha yaygın kullanılması, sektöre gençleri ve kadınları çekmek açısından da önemli fırsatlar sunuyor. Avrupa ve ABD'de inşaat alanlarında otomasyonun ve yüksek teknolojili çözümlerin artmasıyla birlikte, kadın istihdamında da ciddi bir yükseliş gözlemleniyor. Türkiye'de de bu dönüşüm desteklenirse, sektörde daha kapsayıcı ve çeşitli bir iş gücü yapısı oluşturulabilir.

Uzun vadeli planlamalar, yenilikçi finansman modelleri ve kapsamlı politikalar ile şehirlerimizi iklim değişikliğine dayanıklı, teknolojik olarak entegre ve herkes için yaşanabilir hale getirebiliriz. Geleceği inşa etmek için bugün attığımız adımlar, yarının sürdürülebilir şehirlerini belirleyecek

ZAMAN VE MALİYETTEN TASARRUF

Dijital teknolojiler, inşaat sektöründe verimliliği artırmakla kalmıyor, aynı zamanda maliyetleri düşürerek süreçleri daha hızlı ve hatasız hale getiriyor. Yapay zeka destekli tasarım yazılımları, robotik otomasyon ve 3B baskı teknolojileri, büyük ölçekli projelerin daha kısa sürede tamamlanmasını sağlıyor. Özellikle 3B baskı ile üretilen yapılar, geleneksel yöntemlere kıyasla daha az atık oluşturuyor ve çevresel etkileri minimize ediliyor. Akıllı sensörler ve veri analitiği sayesinde, projelerde gerçek zamanlı takip mümkün hale geliyor ve malzeme kullanımı en verimli seviyeye taşınıyor. Gayrimenkul sektöründeki dijital dönüşümün en güçlü yansımalarından biri olan proptech çözümleri, yatırımları daha akıllı ve güvenilir hale getiriyor. Yapay zeka destekli veri analizleri, piyasa trendlerini öngörerek yatırım kararlarının daha isabetli olmasını sağlarken; blok zinciri tabanlı akıllı sözleşmeler, alım-satım ve kiralama süreçlerinde şeffaflık ve güveni en üst seviyeye çıkarıyor.

YAŞANABİLİR ŞEHİRLER İNŞA EDİLMELİ

İnşaat sektöründe dijital teknolojilerin sunduğu verimlilik, hız ve maliyet avantajları, yalnızca üretim süreçlerini dönüştürmekle kalmıyor; aynı zamanda geleceğin şehirlerini şekillendirme konusunda da kritik bir rol oynuyor. Yapay zeka, IoT, 3B baskı ve blok zinciri gibi yenilikler, daha akıllı, daha verimli ve daha sürdürülebilir yapılar inşa etmemize imkan tanıyor. Ancak bu dönüşüm, yalnızca binalarla sınırlı kalmamalı; şehirlerin tamamını kapsayan entegre bir vizyonla ele alınmalı. Dijital teknolojilerin sağladığı bu yenilikleri, sürdürülebilir kentsel planlama ile birleştirerek, çevre dostu, dirençli ve yaşanabilir şehirler inşa etmek artık bir zorunluluk. Yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonu, akıllı ulaşım sistemleri, yeşil altyapılar ve döngüsel ekonomi uygulamaları, geleceğin şehirlerini şekillendirecek temel unsurlar arasında yer alıyor. Bu dönüşümün başarılı olabilmesi için kamu, özel sektör, akademi ve sivil toplumun ortak akılla hareket etmesi şart. Uzun vadeli planlamalar, yenilikçi finansman modelleri ve kapsamlı politikalar ile şehirlerimizi iklim değişikliğine dayanıklı, teknolojik olarak entegre ve herkes için yaşanabilir hale getirebiliriz. Geleceği inşa etmek için bugün attığımız adımlar, yarının sürdürülebilir şehirlerini belirleyecek. Bugünü doğru planlarsak, yarının şehirlerini daha dirençli, çevre dostu ve sürdürülebilir kılabiliriz.