USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Nail Olpak

YAZARLAR

1.04.2025 10:34:00

KÜRESEL TİCARET SAVAŞLARINDA RİSKLER, FIRSATLAR VE TÜRKİYE'NİN KONUMU

ABD Başkanı Donald Trump'ın yeniden göreve gelmesiyle birlikte ticaret savaşları yeni bir döneme girdi. Son seçim kampanyası sürecinde yaptığı açıklamalarla korumacı politikalarını artırarak sürdüreceğinin sinyallerini veren Donald Trump, 20 Ocak'ta görevi devraldıktan sonrasında imzaladığı kararlarla mevcut ticaret savaşını farklı bir boyuta taşıdı. Önce en önemli ticaret ortakları olan Kanada ve Meksika'ya yüzde 25'lik ilave gümrük vergisi getirdi. Bunu önce yüzde 10 sonra da iki katına çıkararak yüzde 20 yaptığı Çin'e getirilen yeni gümrük vergileri takip etti. Bir diğer ana ticaret ortağı olan Avrupa Birliği'ne de yüzde 10 ile yüzde 20 arasında ilave gümrük vergisi koyması da gündemde. Bu ülkeler ise her ne kadar müzakere kapılarını açık tutsalar da ABD'ye karşı misilleme yoluyla karşılık vermeye başladılar. Çin ABD'den ithal edilen bazı tarım ve gıda ürünlerine yüzde 10 ile yüzde 15 arasında ilave gümrük vergisi getirdi. Benzer şekilde Kanada ABD'den ithal edilen bazı ürünlere yüzde 25 oranında acil gümrük vergisi uygulayacağını açıkladı. Meksika Ekonomi Bakanlığı da benzer adımlar atacağına dair açıklamalarda bulundu. Avrupa Birliği ise şimdilik teyakkuz halinde ve ABD'nin alacağı karara göre elbette bir misilleme yapabilir.

GÜNDEMİMİZ TİCARET SAVAŞLARI

Önümüzdeki dönemde ticaret savaşlarının seyri sadece konu olan ülkeleri değil küresel ticaretin tüm aktör ülkelerini de yakından ilgilendiriyor. Bu ticaret savaşlarının bir neticesi olarak, korumacılık önlemlerinin artması, salgından sonra bozulmaya başlayan ve hala bir dengeye oturmayan küresel tedarik zincirlerindeki bozulmanın artarak devam etmesi, küresel ticaretin ve dolaylı olarak küresel büyümenin gerilemesi ilk etapta en muhtemel sonuç olarak ön plana çıkıyor. Çok değişkenli, çok taraflı ve dinamik bir sürecin içinden geçiyoruz. Bu süreçten Türkiye'nin de etkilenmemesi elbette söz konusu değil. Bu bağlamda Türkiye'nin ABD'nin uyguladığı ilave gümrük vergilerine doğrudan konu olmasını beklemiyoruz. ABD'nin ilave gümrük vergisi koymak için bu ülkeleri seçmesinin ana sebebi bu ülkelere karşı yüksek oranda dış ticaret açığı vermesi. Türkiye'nin ABD ile olan dış ticareti ise dengeli bir şekilde artıyor. Ancak her ne kadar doğrudan ilave gümrük vergilerinin muhatabı olmasak da ticaret savaşlarının küresel ticareti etkilemesi sebebiyle biz de bu süreçten etkileneceğiz. Her zaman olduğu gibi bu sürecin de riskleri olduğu kadar fırsatları da olacağını değerlendiriyoruz. Örnek vermek gerekirse, ABD Türkiye'den ithal ettiği çeliğe Başkan Trump'ın ilk döneminde ilave yüzde 25 vergi getirmişti. Şimdi bunu tüm ülkelere uygulayacağı için diğer ülkelerle eşit bir rekabet ortamına girmiş olacağız ki bu Türkiye için bir avantaj olabilir. Ancak konunun bir diğer boyutu da artan küresel rekabet olacak. ABD, Çin ve Avrupa ülkelerine pazarını kapattığında daha önce buraya ürün satan üreticiler farklı pazarlara açılmak için daha agresif bir strateji uygulayabilir, Türkiye'ye veya Türkiye'nin ürün sattığı pazarlara yönelebilirler. Bu fırsatları veya riskleri doğru değerlendirdiğimiz zaman Türk iş dünyası olarak bu süreçten bazı kazanımlar elde ederek çıkacağımızı ve ülkemizin de bunu başaracak kapasiteye sahip olduğunu düşünüyorum.

TÜRKİYE YENİ DÖNEMDE NASIL KONUMLANACAK?

ABD ile olan 100 milyar dolarlık ikili ticaret hacmi hedefimiz tüm hızıyla devam ediyor. Bu hedefe ulaşmayı başardığımız takdirde küresel ticarete yön veren 10 ekonomiden biri olacağımızı öngörüyoruz. Buna ilave olarak ABD ile ikili ilişkilerimizi sadece ticaret boyutuyla değil, karşılıklı yatırımlar, üçüncü ülkelerde iş birliği imkanları, savunma, enerji ve dijital teknoloji gibi yüksek teknoloji ve yüksek katma değer gerektiren sektörlerde iş birliği imkanları ile derinleştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. ABD'nin gümrük vergilerini artırdığı ülke/bölgeler arasında AB'ye karşı getireceği düzenlemeler ülkemizi diğer bölgelere uyguladığı tarifelere kıyasla daha doğrudan etkileyecektir. Bunun en önemli sebebi AB'nin en önemli ihracat pazarımız olması ve AB ile aramızdaki Gümrük Birliği mekanizması. ABD tarafından AB'ye getirilecek ilave gümrük vergilerinin Türkiye'yi doğrudan muhatap almasını beklemiyoruz. Fakat alınacak kararda 'AB ile Gümrük Birliği kapsamına giren ülkeler' gibi bir ibare konması durumunda ülkemiz de ABD'nin bu vergi politikasından etkilenebilir.

Bu noktada AB ile olan gümrük birliğinin acilen güncellenmesi gerekiyor. Zaten bu talebimizi de DEİK olarak uzun zamandır her platformda dile getiriyoruz.

AB İLE GÜMRÜK BİRLİĞİ ANLAŞMAMIZ GÜNCELLENMELİ

Konunun teorik olarak yatırımları etkileyen bir tarafı da söz konusu. Zira ABD'nin ilave gümrük vergileri getirirken ortaya koyduğu temel kurala göre ilave gümrük vergisi getirdiği ülke, yatırımlarını ABD'ye kaydırırsa bu vergilerden muaf tutulacak. Avrupa teorik olarak ilave vergilerden kaçınmak için yatırımlarını ABD'ye kaydırırsa bu yönelim bizim açımızdan olumsuz bir durum yaratabilir. Zira ülkemiz 2002 sonrasında toplam 262 milyar dolarlık yatırım çekerken bunun yüzde 72 gibi önemli bir kısmı Avrupa ülkelerinden sağlanmıştır. Teorik olarak AB'nin vergiden kaçınmak için yatırımlarını ABD'ye kaydırması ihtimal dahilinde olmakla beraber pratikte bunun en azından kısa sürede olmasının düşük bir ihtimal olduğunu söyleyebiliriz.

ABD'nin AB'ye yönelik getireceği ilave vergilerin en önemli sonucu, AB'deki büyümeyi olumsuz etkilemesi ve bunun da dolaylı olarak bizim ihracatımızı sekteye uğratması ihtimalidir. Böyle bir senaryoda ise en önemli stratejinin Gümrük Birliği'nin güncellenmesi olacağını değerlendiriyorum. Böyle bir stratejide hizmet, tarım sektörü ve kamu alımlarının gümrük birliğine dahil edilmesiyle hem ülkemizin AB'ye olan ihracatı artacak hem de Avrupa düşük büyüme trendinden daha hızlı çıkabilecektir. Böylece bu stratejinin her iki taraf için kazanç getireceğini düşünüyoruz.

FIRSATLARA ODAKLANMAMIZ GEREKİYOR

Ülke olarak bu karmaşık sürece daha geniş bir perspektiften, küresel rekabet edebilirlik perspektifinden bakmalıyız. Yaşadığımız süreçte bir yandan küresel ticaretin maliyeti artarken bir yandan da küresel rekabette avantaj sağlayan firmalar ve ülkeler bu süreçten kazançlı çıkabilir. Bu açıdan baktığımızda ihracatçılarımızın küresel rekabette geride kalabileceği uygulamalardan kaçınılarak, firmalarımızın desteklenmesi daha önemli bir husus olacaktır. Bu süreçte geleneksel mal ihracatımıza ilave olarak alternatif ihracat yöntemlerini de düşünmemiz önemli. Bu bağlamda transit ticaretin bir adım öne çıkacağını öngörüyoruz. Doğru stratejiler ve doğru mekanizmalar ile desteklendiğinde transit ticaretin ülkemize önemli bir ihracat katkısı olacaktır.

İVME KAZANAN HİZMET İHRACATIMIZ DESTEKLENMELİ

Güçlenen bir diğer kasımız ise hizmet ihracatı. Turizm sektörüne ilave olarak eğitim, sağlık, lojistik, dizi, filmler ve dijital teknolojiler olmak üzere son zamanlarda çok farklı alanlara yayılan ve hızla artan bir hizmet ihracatımız var, desteklerle çok daha iyi bir konuma gelebilir. Son olarak özellikle salgın sonrası hayatımızda hızlıca yer edinmeye başlayan dijital teknolojilerin bir yansıması olarak elektronik ticaret hızla önem kazanmaya başladı. Şimdilik yurt içinde etkin olan bu ticaret türünün küresele açılması, yani e-ihracatın geliştirilmesi de önem vermemiz gereken bir diğer strateji olmalı. Sonuçta küresel ticaret savaşları ile birlikte zor bir süreç yaşanırken, bu değişimlerin sadece riskleri değil yeni fırsatları da beraberinde getirdiğini biliyoruz. Türk iş dünyası temsilcileri ve özel sektör olarak fırsatlara odaklanarak şimdiden geleceğe adapte olmalıyız. DEİK olarak biz de 40 yıldır olduğu gibi iş dünyamıza yeni ufuklar açmanın gayreti içinde olacağız. Tüm dünyaya yayılmış 152 İş Konseyimizle birlikte yürüttüğümüz ticari diplomasi faaliyetlerimizi etkin biçimde sürdürerek, Türk iş dünyamızın yeni dönemde küresel ticarette en iyi şekilde konumlanması için çalışacağız.