Yaklaşık iki asır önce, endüstri devriminin neredeyse tam göbeğinde İngiltere'de fabrikalarda işçilerin günlük çalışma süresini 12 saatten, 11 saate çekme önerisi büyük tepki toplamıştı; hatta parlamentoda milletvekilleri bu fikri 'tehlikeli' olarak görüp, neredeyse savunanları 'vatan haini' ilan edeceklerdi. Ama bu tartışmaların birkaç yıl sonrasında, 1846'da İngiltere'nin sanayi merkezi Manchester şehrinde tekstil fabrikalarında günde 11 saat çalışıp, üretkenliğini sürdüren işçilerin hikâyeleri anlatılınca bir anda tartışma yön değiştirdi. Birinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından ILO, küresel olarak çalışma sürelerini haftada 48 saat ve altı gün ile sınırlayan kararını açıkladı. İngiltere'deki gelişmelerden hemen hemen bir asır sonra, 1926 yılında bu kez Henry Ford otomobil fabrikalarında, altı günlük haftalardan beş günlük haftalara geçiş kararı aldı; bunu yaparken de işçilere ödenen ücreti değiştirmedi! Sonuçlar yine benzerdi, üretkenlik ve kalite arttı, daha da önemlisi çalışan mutluluğu ve iş tatmini arttı.
İNGİLTERE, BU YOLCULUKTA YALNIZ YÜRÜMEYECEK
Yaklaşık bir asır sonra, dünyanın daha önce deneyimlemediği küresel bir salgının ardından bu kez, dört günlük çalışma haftasını tartışıyoruz. Haftalık çalışma süresi, coğrafyalar arasında farklılaşırken, genelde 35 ile 40 saat arasında değişim gösteriyor. İzlanda kapsamlı bir deneye ev sahipliği yaparak, çalışma süresini haftalık 40 saatten 35 saate çekmeyi test etti. Binlerce çalışanın katıldığı deney başarı ile tamamlandı; üretim azalmadı, kalite düşmedi. Geçtiğimiz aylar içinde ise İngiltere'de 30 şirket, altı ay süre ile 4 günlük çalışma haftasını deneyimlemek üzere gönüllü oldu. Haftalık çalışma süresinin 36 saat olduğu İngiltere'de, ücret kesintisi olmadan dört günlük çalışma haftasının vereceği sonuçlar merak ediliyor. 'Spoiler' olmasın ama buradan size bir kehanette bulunayım, altı aylık test başarı ile tamamlanacak! İngiltere'de dört günlük çalışma haftasını uygulayan işverenlerin oranı sadece yüzde 7 olsa da, yaklaşık yüzde 30'u 'kesinlikle' bu fikre karşı çıksa da, 'geliyor gelmekte olan'. Ve inanın İngiltere bu yolculukta 'yalnız yürümeyecek'. OECD araştırmalarına göre verilerine ulaşılabilen 13 ülkenin 8'inde, 2010'lu yıllarda çalışanların kendilerine ayırdıkları zaman azalmış. Bu verinin üzerine bir de son iki yıldır, bitmek bilmeyen çevirim içi toplantıları, "nasıl olsa evden çıkamıyoruz" diye tatil ve bayramlara sarkan projeleri ekleyin. Yıllar öncesinden gelen endüstri mühendisliği eğitimimden ilham alarak, 'dinlenme süresi'nin azalması kısa vadede verimliliği artırıyor gibi gözükse de, orta ve uzun vadede, bakım yapılmayan makinelerin aksaması, bozulması hatta tamamen çürüğe ayrılması ile büyük kaynak israfına sebep olacak.
ÜRETKENLİK VE KALİTENİN YANI SIRA ÇALIŞAN MUTLULUĞU DA ARTIYOR
YETENEK YÖNETİMİ SÜREÇLERİ DEĞİŞECEK
Sonuç olarak yetenek yönetimi süreçlerinde, ulaşabileceğimiz en yetkin yetenek havuzlarından kendimizi beslemek, elimizdeki yetenekleri tutabilmek, geliştirebilmekten bahsediyorsak, sadece sandalyeleri ya da üretim hattındaki istasyonları dolduracak vücutları değil, zihinsel ve duygusal olarak da tam kapasitelerini katma değer yaratmaya yönlendirebilecek bireyleri elimizde tutabilmek için mücadele ediyor olmamız gerekiyor. Son iki yıl bize mekân ve zaman bazında esnek çalışmanın mümkün olabileceğini kanıtladı. Yeni ufuklara yelken açma cüretini göstermemiz gerekiyor. Bu bağlamda dört günlük çalışma haftası, bunlardan biri olabilir. Gecikmeden hazırlanın!
Yeni ufuklara yelken açma cüretini göstermemiz gerekiyor. Bu bağlamda dört günlük çalışma haftası, bunlardan biri olabilir.