Motivasyon ticaretinden sonra dünyada son 30 yıldır en çok kâr getiren alanlardan biri sağlıklı yaşamak, diğeri de yaşlanmamak veya genç kalmaktır. Bu talebe karşılık vermek için beslenme, fizik egzersiz ve cerrahi alanlarında çeşitlilik gösteren büyük bir arz var. İspanya Onkolojik Araştırmalar Merkezi'nden Dr. Manuel Serraso'nun tespiti çok doğrudan, açık ve acımasızdır: "Yaşlandıkça biyolojik olarak iyiye giden hiçbir şey yoktur." Kabul etsek de etmesek de yaşamanın bedeli yaşlanmaktır ve herkes yaşın beden üzerindeki olumsuz etkilerinin farkındadır ve bu kimseyi mutlu etmez. Geçmişte sadece varlıklı insanların ulaşabildiği cerrahi ve kozmetik müdahaleler, günümüzde orta gelir düzeyinin altındaki kentlilerin de yöneldiği bir arayışa dönmüştür. Doğanın akışını tersine çevirmek için oluşan milyar dolarlık endüstriden pay kapma yarışında, sadece cüzdanı zayıflattığı araştırmalarla kanıtlanmış detoks çiftlikleri ve antioksidan kür programları; gerçek olmayan vaatlerle sadece yaşlıları değil, her yaştan insanları kendilerine çekmeye çalışıyor. Bu kervanda pahalı idrar yapmaktan başka bir işlevi olmayan multivitamin ve besin desteği endüstrisi ve hiç şüphesiz unutulmaması gereken kozmetik sektörü var.
EGZERSİZ VE SAĞLIKLI BESLENME ÇOK DAHA ETKİLİ
Northwestern Üniversitesi'nden uzmanların kaleme aldığı bir makalenin ardından ABD'deki sağlık yetkilileri vitamin takviyeleriyle ilgili yönergelerini güncelledi. ABD Önleyici Hizmetler Görev Gücü (USPSTF) yetkilileri, tavsiyelerini güncelleyerek, yurttaşlara pahalı takviyeler yerine egzersiz yapmalarını, sigarayı bırakmalarını ve iyi beslenmelerini önerdi. USPSTF'e göre bunları yapmak; kalp hastalıklarını, çeşitli kanser türlerini önlemede ve ömrü uzatmada vitaminlere kıyasla daha işlevli. USPSTF'nin yeni yönergesinde Northwestern Üniversitesi ekibinin bilimsel dergi JAMA'da yayımlanan bir makalesi başyazı olarak yayımlandı. Üniversitenin internet sitesinde yayımlanan basın açıklamasında da, "Bilim insanları, hamile olmayan, sağlığı yerinde Amerikalılar için vitaminlerin para israfı olduğunu söylüyor" ifadeleri yer aldı. Çünkü kardiyovasküler hastalıkları veya kanseri önlemeye yardımcı olduklarına dair yeterli kanıt yok.
YAŞLILIK VE YAŞAM KALİTESİ
İnsanların yaşlılık karşısında üç tavrı vardır. Birincisi ameliyat, botoks gibi girişimlerle veya genç gibi giyinerek, bir anlamda inkar ederek kendini genç sanmak (kabul etmek). İkincisi yaşlılığı bir hastalık ve trajedi gibi görmek ve hayattan çekilmek. Üçüncüsü ise yaşının hakkını vererek sağlıklı yaşlanmak ve iyi yaşamak. Yale Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü'nden Becca Levy; insanların yaşlılıkla ilgili algısının, hayat süresini etkilediğini bildirmiştir. Levy araştırmasında yaşlılıkla ilgili olumlu yaklaşıma sahip olanların, olumsuz algıya sahip olanlara kıyasla yedi yıl daha uzun yaşadığını ileri sürmüştü. Levy'nin bulguları arasında yaşlılıkla ilgili olumlu algıya sahip olmanın yaşam kalitesi üzerinde de etkisi olduğu; yaşlılığı ve yaşlanma sürecini kabul edenlerin zihinsel ve bedensel sağlıklarının keyfini daha çok çıkarttıkları vardı. Bu araştırmanın bulgularından biri de bilgelik gibi, yaşlılıkla ilgili olumlu önyargıları harekete geçirmek, bunama gibi olumsuz önyargıları harekete geçirmeye kıyasla, yaşlı insanlarda hafızayı geliştirmesiydi. (1)
ALGI, KÜLTÜRE GÖRE DEĞİŞİYOR
Kültürlerin yaşlılığa bakışı da doğal olarak o kültürün içinde yaşayan insanları etkiler. Amerikan kültürü yaşlılığa karşı olumsuz bir algıya sahip bir kültür olmasına karşılık, Türk Kültürü Orta Asya ve Osmanlı geleneğinin etkisiyle, yaşlılara saygıyla yaklaşan ve yaşın getirdiği bilgeliğe değer atfeden bir kültürdür. Amerika'dan sonra Avrupa'da da yaşlılığı bir hastalık gibi görme eğilimi özellikle pandemi sonrası güç kazanmış ve bu yöndeki saldırgan ifadeler yüksek sesle dile getirilmeye başlamıştır. 50 yaş üzerindekilerin iş başvurularının ret edilmesi olağan görülmekte, 40 yaş üzerindekilere alaycı bir ifadeyle amca veya teyze diye hitap edilmektedir. İlerleyen yaşla birlikte kişiliğin sivri tarafları törpülenir ve bunun sonucunda insanlar daha temkinli olur, hırsları azalır, uzlaşma özellikleri ağır basar. Bu da onları daha geçimli, daha uyumlu kılar. Buna karşılık yaşlılığa karşı olumsuz bir algı geliştirenler gençlikleri geride kaldıkça kazanmalarına imkan olmayan bir mücadeleye girişirler. Bu mücadelenin sonucu kaçınılmaz olarak mutsuzluk, üzüntü ve depresyondur.
YAŞLILIĞI DEĞERSİZLEŞTİREN
Günümüzde kuşaklar arası sürekliliği yok eden tarihsel değişim ve ilerledikçe geçmişi silen bir tarihi süreç yaşanıyor. Değişimin hızı, tarihin sürekliliği anlayışını insanların hafızalarından silmiş gibi gözüküyor. Bu durum öncelikle ve özellikle genç kuşaklar için geçerli. Ancak buradan gençlerin sorumlu olduğu sonucu çıkmamalı. Çünkü asıl neden değişimin hızından çok kentleşme ile toplumun karakterinin değişmesidir. Birey, kendini kuşaklar arası sürekliliğin ve toplumun bir parçası olarak görmek yerine, kendini aşırı önemseyen bir konuma geldi. Satın almanın ve hayattan zevk ve keyif almanın ibadete döndüğü bir ortamda 'şimdi ve burada' anlayışı yaşamlara yön veriyor. Tarihçi Eric Hobsbawm'a göre geçmişte genç kuşakları yaşlı kuşaklara bağlayan mekanizmalar vardı. Fransız tarihçi Marc Bloch; "Tarım toplumlarında bilgi bir kuşaktan diğerine aktarılarak devam ederdi" diyor. Ebeveynler tarlada çalışırken, büyük anne ve babalar çocuklara bakar ve onlarla konuşurdu. Böylece çocuklar kendi tarihlerinin tanığı olurlardı. Bu durum günümüzde birçok nedenle paramparça oldu. Bunun sonucunda genç kuşaklar geçmişi önemli görmüyor ve gençlerin bildiği tek geçmiş kendi kişisel geçmişleri oluyor. Böylece Oscar Wilde'ın "Gençlik insanların genç oldukları zaman ziyan ettikleri dönemdir" sözü bir anlamda ilahi bir kehanete dönüşüyor. Dünya nüfusunun giderek yaşlandığı ve çalışma hayatının uzadığı göz önüne alındığında yönetim kademelerinde ağırlığın gençlere geçmesi yerindedir ve gereklidir. Ancak gençlerin yanlarında geçmiş deneyimlerinden yararlanabilecekleri ve danışabilecekleri olgun insanları bulundurarak sinerji yaratmaları yönetim performansını yükseltir.
SONUÇ
Hem uzun yaşamak hem de yaşlanmamak gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldir. Bette Davis'in dediği gibi "Yaşlanmak korkaklara göre bir şey değildir" ve unutmamak gerekir ki, güzellikle yaşlanmayan, utançla yaşlanır.
Kaynaklar:
Popular Science, Northwesterbn University
Levy, B. R., Ferrucci, L., Zonderman, A. B.; Slade, M. D., Troncoso, J., & Resnick, S. M. (2016). A culture–brain link: Negative age stereotypes predict Alzheimer's disease biomarkers. Psychology and Aging, 31, 82-88.