USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Sektörler

26 Şubat 2025 12:00

Kozmetik sektöründe yeni bir dönem

Biyoteknoloji, tüm kozmetik ekosistemini kökten değiştiriyor. Gelecek, bu teknolojinin vaadiyle şekilleniyor. Sürdürülebilirlikten kişiselleştirilmiş çözümlere, çevre dostu üretimden etik değerlere kadar sektörü yeniden tanımlayan bu dönüşüm, Türk kozmetik sektörüne de önemli fırsatlar sunuyor.

Kozmetik sektöründe yeni bir dönem

Kozmetik sektörünün geleceğini biyoteknolojinin ışığında ele alırsak, bunun dönüştürücü bir evrim sürecinden geçtiğini görebiliriz. Çevre dostu üretim, yenilikçi bileşenler ve kişiselleştirilmiş bakım ürünleri gibi birçok alanda biyoteknoloji yalnızca estetik anlayışını değil, aynı zamanda üretim ve tüketim alışkanlıklarını da değiştiriyor. Raflarda gördüğümüz tüm ürünlerin ardındaki hikaye ise artık sadece formüllerle değil, biyoteknolojinin sunduğu sınırsız yeniliklerle yazılıyor. Aralık 2024'te 8'ncisi düzenlenen Uluslararası Kozmetik Kongresi ise sektöre yön veren önemli bir platform olarak biyoteknolojik inovasyonların mevcut ve gelecekteki etkilerini ele aldı. Bu bağlamda, Uluslararası Kozmetik Kongresi Başkanı Fuat Arslan ile biyoteknolojinin kozmetik sektöründeki etkisini, sürdürülebilirlik perspektifini ve Türk kozmetik sektörünün bu dönüşümden nasıl faydalanabileceğini konuştuk.

*Biyoteknolojinin kozmetik sektöründeki geleceğini nasıl görüyorsunuz? Sektördeki hangi dönüşüm süreçlerini hızlandırmasını bekliyorsunuz?

Güzellik endüstrisinin geleceği, özellikle biyoteknolojik gelişmeler sayesinde oldukça umut verici... Hem insanlar hem de çevre için, çevre dostu olmayı önceliklendiren ve gelişmiş biyoteknolojik yaklaşımlar, kozmetik sektörünün geleceğini şekillendiriyor. Biyoteknolojik gelişmeler, özellikle güzellik ürünlerini nasıl geliştirdiğimizden, üretim metotlarımıza ve bileşenlerin etkinliğinin artırılmasına kadar her yönüyle devrim niteliğinde yenilikler sundu. Örneğin, hücresel düzeyde yaşlanmayla mücadele eden cilt bakım ürünleri, kullanılmayan gıda kaynaklarından yapılan aktif bileşenler ve genetik yapıya göre uyarlanmış, kişiselleştirilmiş çözümler sunan güzellik yaklaşımını ve güzelliği yeniden tanımlayacak biyoteknolojik gelişmeleri görmek hayal değil.

*Geleneksel kozmetik üretim yöntemleri ile biyoteknoloji kullanımı arasındaki farklar neler?

Özellikle yeşil biyoteknoloji gibi yaklaşımlarla, daha düşük sıcaklıklarda işlev görebilen enzimleri kullanan enerji açısından verimli üretim tekniklerinin geliştirilmesine yol açtı ve bu da üreticiler için enerji kullanımını önemli ölçüde azalttı. Ayrıca, yapay zeka ve biyoteknolojinin birlikte kullanılması ile yeni bileşenlerin etkililik açısından veri analizi daha sağlıklı yapılabiliyor ve bileşiklerin insan cildiyle etkileşimlerini simüle ederek, hayvan testlerine olan bağımlılığı ortadan kaldırmak ve güvenilir ürün geliştirmeyi hızlandırmak mümkün. Ayrıca yeni ürün geliştirme, ihtiyacı belirleyerek doğru ürünleri formüle etme sürecini kolaylaştırdı ve etik, insana ve çevreye duyarlı güzellik çözümlerine yönelik artan tüketici talebini etkin bir şekilde karşılamayı da kolaylaştırdı.

*Biyoteknoloji, sürdürülebilir kozmetik üretiminde nasıl bir rol oynuyor? Özellikle çevresel etkileri azaltmada hangi yenilikçi çözümler öne çıkıyor?

Biyoteknoloji şirketleri artık hayvansal ham maddelerin muadili olabilecek bitkisel ürünler, mesela kolajen üretmek için bitkisel hassas fermantasyon tekniklerinden yararlanıyor. Bu yenilikçi teknoloji ilerledikçe, etik ilkelerle hazırlanmış güçlü çevre dostu güzellik ürünleriyle ve sürdürülebilir içeriklerle ilerlenme olasılığı çok yüksek. Bu yenilikçi teknoloji ilerledikçe, etik ilkelerle hazırlanmış güçlü, çevre dostu güzellik ürünleriyle karakterize edilen bir dönem başlamış oldu.

(Kozmetik Kongresi Başkanı Fuat Arslan)

*Türk kozmetik sektörü biyoteknolojiyi nasıl daha etkin kullanabilir?

Beyaz biyoteknoloji ile çevre dostu ham madde sağlamaktan yapay zeka teknolojisini kullanarak kişiselleştirilmiş cilt bakımına kadar çevre bilinci ve etik üretim uygulamaları gibi yeni yöntemleri daha etkin şekilde kullanmak gerekiyor. Sektörümüzün de bu dönüşüme ayak uydurması, bu yenilikçi ve sürdürebilir yöntemleri uygulayarak rekabet gücünü artırması bir zorunluluk haline geldi.

*Kongre, Türkiye'nin bu alandaki Ar-Ge ve üretim kapasitesini artırmaya yönelik nasıl bir misyona sahip?

Uluslararası Kozmetik Kongresi'nin bu yıl 8'incisini düzenledik. Bu kongre sayesinde tüm güncel inovasyonları takip etme ve dünyaya entegre olma fırsatı bulduk. Ayrıca önümüzdeki süreçte planlamalarımızı yaparken, tüm güncel mevzuatları ve yenilikleri takip ederek daha doğru stratejiler üretebiliyoruz. Kongremiz, dünyadaki en büyük Uluslararası Kozmetik Kongrelerinden biri olma özelliği sayesinde çok önemli bir işlev yerine getirdi. Uzun süreçte hedefimiz farklı ülkelerde iş birlikleri geliştirerek global organizasyonlar da yapabilmek, sektörümüzün uluslararası pazarda markalaşması ve pazar payını artırmasıdır. Kongre boyunca biyoteknoloji ana temasıyla ve çok yönlü bakış açısıyla biyoteknolojinin sektörümüze yansımalarını hem ülkemizde hem de uluslararası alanda çok yönlü bakış açısıyla değerlendirdik. Kongrenin üçüncü gününde gerçekleştirdiğimiz Ar-Ge oturumumuz 'Biyoteknoloji ve güvenli formülasyonlar' başlığı ile biyoteknolojik inovasyonların kozmetik ürünlere entegrasyonu değerlendirildi. Ürün formülasyonlarda ve kullanılan ham maddelerde ne gibi değişiklikler var, güvenli ve etkili ürünler geliştirme, temiz içerikli güzellik ürünlerin geliştirilmesi konusunda bilgilendirmeler sunuldu.

*Biyoteknoloji ile kozmetik sektöründe önümüzdeki 5-10 yıl içinde ne tür yenilikler görmeyi bekliyorsunuz?

Biyoteknolojik gelişmelerinin büyüleyici yanlarından biri de genetik veri analizleri ile kişiselleştirilmiş güzellik çözümlerine yönelik yeni fırsatlar sunması. Önümüzdeki dönemlerde kozmetik sektöründe sürdürülebilir bakış açısı markalaşma süreçlerinin en temel konu başlıklarından biri olacak. Hücresel düzeyde yaşlanmayla mücadele eden cilt bakım ürünleri, kullanılmayan gıda kaynaklarından yapılan saç bakım ürünleri ve genetik yapıya göre uyarlanmış özelleştirilmiş çözümler hiç de hayal değil.

EN ÇOK OKUNANLAR