Geçtiğimiz yılından başından bu yana devam eden #PlatinPortre köşesinde, iş ve ekonomi dünyasından birçok değerli ismi ağırladık; onların iş ve ekonomiye bakışlarının yanı sıra hayata olan perspektiflerine tanık olduk, kendilerini daha iyi tanıma fırsatı bulduk ve böylece derin portrelerini gün yüzüne çıkardık. Platin Dergisi'nin bu sayısında da en az onlar kadar değerli bir başka ismi ağırlıyoruz; Burak Önder'i. Ev ve Mutfak Eşyaları Sanayicileri ve İhracatçıları Derneği (EVSİD) Kurucu Başkanı ve Lüks Plastik Genel Müdürü Burak Bey, başarılı bir iş insanı olmasının yanı sıra aynı zamanda kendini birçok konuda geliştirmiş, bir entelektüel ve iyi bir okur yazar. Sanırız günce tutmayı seven nadir iş insanlarından biri kendisi, spor yapmayı da çok seviyor; pilates son aylarının vazgeçilmezi olmuş durumda. Tüm bunlar ve dahası birazdan okuyacağınız röportajımızda...
"DAİMA POZİTİF BİRİYİM"
* Burak Bey nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?
İnsan yaşamında birçok problem yaşıyor ama genel olarak iyiyim... Hayat da zaten bir problem çözme sanatı değil midir? Önümüzde bazen sıkıntılar, problemler oluyor fakat ben bunları gözümde büyütmüyorum, hemen çözmeye çalışıyorum. Hatta problemsiz, kusursuz bir hayatın da çok doğru bir hayat olduğunu düşünmüyorum. Çünkü insan sınırlarını aşabilen bir canlı, bunu da ancak yaşadığı problemlerle yapabiliyor. Ben bu açıdan baktığım için daima pozitifim, "Ölüm yoksa özüm var" diyorum. Açıkçası çok konforlu ve kusursuz bir hayatı da işin ben istemem...
"GÜNCE TUTMAYI SEVİYORUM"
* İş dışında neler yapmaktan keyif alırsınız?
Bunu övünerek söylemiyorum ama çok sıkı çalışan bir insanım. Bu nedenle yaşamdan biraz payımı azaltıyorum, çok iyi tatil yapamam örneğin. Ailecek tatile gittiğimiz zaman da ben daha çok okurum, yazarım ve günce tutarım. Bu özellikle 40'lı yaşlarda daha sık yaptığım bir şey oldu. Belki bir yönüyle de zamanı biraz daha durdurmaya çalışıyorum... Bu sebeple günceler yazıyorum. Bu, çocuklarıma da bırakacağım bir şey gibi geliyor bana. Şimdi ilgilerini çekmeyecek belki ama yaşları ilerledikçe veya ben öldükten sonra daha kıymetli olacaktır onlar için de. Çünkü tuttuğum günceler daha çok yaşanmışlıklar ve hissettiğim duygularla ilgili. Yani daha çok kendime alakalı. Zaman çok hızlı geçiyor. Zamanı biraz daha durdurabilmek ve olaylara biraz daha odaklanabilmek için yapıyorum bunu...
(Burak Önder ve Ali Demirtaş)"EDEBİYAT BENİM İÇİN BİR YOLCULUK GİBİ"
* Kitap okumayı ve edebiyatı da çok sevdiğinizi biliyoruz...
Açıkçası bu bir özenti ile başladı. Kendini yetiştirmiş ve geliştirmiş insanlar beni bu alana yönlendirdi. Edebiyata başladıkça ve anladıkça da bu durum bir yolculuk halini aldı. Şu an elimden geldiği kadar okuyorum. Bununla ilgili kendime mutlaka nitelikli vakit ayırmaya çalışıyorum. Edebiyat her anlamda beni besliyor, iş ve özel yaşamım dahil. Örneğin Kafka okuduğum zaman, Kafka'nın babasıyla olan hikayesi ister istemez beni de çocuklarımla olan hikayeme götürüyor. Bu bir bakıma öğretici de oluyor. Kısacası edebiyat benim hayatımda çok önemli bir yer tutuyor ama kişisel gelişim kitapları okumuyorum, onlara mesafeliyim.
"ÇOCUKLARIMA YAŞAMIMLA ÖRNEK OLMAYA ÇALIŞIYORUM"
* Çocuklar demişken onlara tekrar tekrar söylediğiniz öğretiler var mı?
Ben öğütün ve nasihatin hiçbir şeye yaramadığını düşünürüm. Bu yüzden nasihat, öğüt ve akıl vermeye mesafeliyim. Çocukların gözündeki en iyi örnek her zaman anne ve babasıdır. Örneğin sigara içiyorsun ama çocuğuna "Sigara içme" diyorsun, bu çok bir işe yaramaz. Bu yüzden ben çocuklarıma yaşamımla ve yaptığım şeylerle örnek olmaya çalışıyorum. Onlara "Kitap okuyun" demem ama beni kitap okurken görmelerini isterim. Bir zaman gelecek onlar da o doğruyu yapacaklar, bu öğüt ile olacak işler değil. Bu nedenle yaptığımız şeyler en iyi örnekler diye düşünüyorum. Öte yandan çocuklarımla arkadaş olmaya çalışmam, buna da mesafeliyim. "Evladımla arkadaş gibiyim" diyenler varya, işte öyle olmaz, herkes sınırını bilecek. Ama çocuklarımla çok iyi ilişkim vardır. Hem ailecek yaptığımız aktiviteler olur hem de hepsiyle birebir yaptığımız şeyler vardır...
"SEYAHATLER BENİM İÇİN BİRER KEŞİF SÜRECİ"
* İşiniz gereği de çok seyahat ediyorsunuz, seviyor musunuz peki?
Ben hayatımın bir döneminde hep bildiğimi zannettim, benim bildiğim hep doğruydu bana göre... Sonra çok yanıldığımı fark ettim. Bunu seyahat ettikçe daha çok anladım. Dünyanın her yeri çok başka bir yer. Hindistan başka, Latin Amerika ise bambaşka... Dünyanın her yerinde çok farklı kültürler var, bunu anlayınca ve kavrayınca ticaretinize de yansıtıyorsunuz. İnsanlarla ona göre iş yapıyorsunuz. Örneğin Necip Mahfuz'u bilmeden bir Mısırlıyı anlayamazsınız, toplumları da böyle böyle tanıyorsunuz, bu da ister istemez ticaretinize de yansıyor. İşte tüm bu yolculuk bir keşif serüveni, bitmeyen bir yolculuk adeta. Bence insan olmadan ölüyor, olmadan öleceğiz yani. Bu nedenle kesin ifadelerden her zaman kaçınırım. İşte hayatımdaki tüm seyahatler ve geziler de öğrenme yolculuğumda beni besleyen şeyler oldu.
"KEŞKE HATA YAPMAKTAN KORKMASAYDIM"
* 20'li yaşlar kendinize ne söylemek isterdiniz Burak Bey?
Herhalde ilk söyleyeceğim şey "Hata yapmaktan korkma, hata yap." olurdu. İnsanı insan yapan şey hatalarıdır. Sanırım o yaşlarda hata yapmaktan biraz çekinen bir Burak oldum. Sınırları çok net ve keskin bir şekilde büyüdüm. Bir de şunu söylemek isterdim: "Senin gibi düşünmeyen insanlarla bir kahve iç ve mutlaka psikoterapi al". Çünkü insan kendini tanımadan başkasını tanıyamaz. Ben geç aldım, keşke daha erken alsaydım, çünkü terapi alınca aslında kendime ne kadar yabancı olduğumu anladım. Daha sonra da insanları anlamaya başladım... Son olarak keşke edebiyatla daha erken yaşta tanışsaydım...
"SAHİP OLDUĞUM BAŞARIYI SADECE KENDİME ATFETMİYORUM"
* Tüm bu yolculuğunuza baktığınızda neler geçiyor aklınızdan?
Ben yatılı askeri okulda yatılı okudum. TSK'da görev yaptım, hatta uzunca bir dönem bir savaş gemisinde çalıştım. Başıma kazalar da geldi kötü olaylar da... Ama dönüp baktığım zaman bunların hepsi bana farklı olumlu şeyler de kazandırmış. Şu an sahip olduğum şeyin adı eğer başarıysa bunu asla sadece kendime atfedemem çünkü bu o kadar çok insanla etkileşimle şu anki halini aldı ki... Öte yandan çok çalıştım ama başarının da sadece çalışmakla olduğunu düşünmüyorum, bu temas ettiğin ve dokunduğun insanlarla da ilgili...
"PROBLEM ÇÖZMEK BENİ GELİŞTİRİYOR"
* Peki karakterinizde en öne çıkan özelliğiniz nedir sizce?
Sanırım çalışmak ve problem çözmek diyebilirim. Gerçekten çok çalışkan bir insanım, bir işi layıkıyla yapmayı severim. Tabii bazen bunun dezavantajlarını da görüyorum ama yine de bu halimi seviyorum. Böyle olunca da yaşamdan payımı biraz eksiltiyorum... Uzun tatillere gitmiyorum mesela. Öte yandan problem çözmeyi çok seviyorum, bu daima beni geliştiren bir şey...
* Sporla ilgili misiniz?
Altı aydır düzenli olarak pilates yapıyorum. Daha önce futbol da oynadım, bir dönem karate ve atletizm de yaptım. Yaz aylarında ise dalmayı seviyorum. Ama tüm bunların içinde pilates beni çok dinlendiren ve bana çok faydası olan bir şey oldu. Yaşamımın önemli noktalarından biri diyebilirim. Vücudumun rahatladığını ve açıldığını hissedebiliyorum...
"BENİM BU DEVLETE VE TOPLUMA BİR BORCUM VAR"
* Bundan sonrası için kaygınız nedir?
Bazı planlarım var tabii... İlk olarak daima işimi layıkıyla yapmak istiyorum. Para kazanmaktan ziyade ortaya güzel şeylerin çıkması beni daha çok mutlu ediyor. Örneğin bir ürünümü başka bir ülkenin marketinde görmek benim için büyük bir keyif. İhracatta asıl şey yine şu, yaşadığım deneyimleri paylaşmak beni çok motive ediyor. Tecrübelerimi ve deneyimlerimi gazetelere yazıyorum, TV'lerde anlatıyorum... İnsan sadece yemek içmekle doymuyor. Aslında birey ya da toplum için iyi bir şey yaptığını zaman kendini de beslemiş oluyorsun. Örneğin bir yetimin başını okşamak; sadece maddi anlamda değil bu, onu dinleyebilmek, öte yandan ihtiyacı olan birisine yardım edebilmek ya da içinde yaşadığın topluma katkı sunabilmek insanı motive eden ve geliştiren bir şey. Çünkü ruhun beslenmesi, bedenin beslenmesi kadar önemli... Bu nedenle insanın yaptığı bütün yardımlar ya da iyi şeyler aslında kendine yaptığı bir iyilik gibi geliyor bana. Ben devletin okulunda okudum, devletin hastanesinden hizmet aldım; bu devletten de toplumdan da beslendim. Dolayısıyla benim bu devlete ve topluma bir borcumun olduğunu düşünüyorum. Yazmak, anlatmak, paylaşmak, bir yerde konuşmacı olmak ya da öğrencileri kendi fabrikamda ağırlamak, üniversiteden mezun olup fabrikaya gelen birisini yetiştirmek, o insanı bu toplum için faydalı bir hale getirmek; tüm bunları hem toplumumuz hem de kendisi için çok önemsiyorum.
"İNSANIN KENDİNİ İNŞASI, EĞİTİMDEN DAHA ÖNEMLİ"
* Elinizde herkese ulaşacak bir mesaj olsaydı, bu ne olurdu?
Biz son yıllarda bizi ayrıştıran şeylere çok yatırım yaptık. Dünyada bu kadar gelişme oluyor ve bana öyle geliyor ki bizi birleştiren şeylere de aynı oranda yatırım yapmalıyız. Zira Allah kimseyi vatansız, memleketsiz bırakmasın, bu çok bir şey. Birbirimizi sevmesek de birbirimize ihtiyacımız var, birbirimizi anlamaya da. Öte yandan gençlere de şunu söylemek isterim, insanın kendini inşa etmesi eğitimden daha önemli. Biz eğitimi çok yücelttik ama böyle olmamalı. Sanat, edebiyat, felsefe; bizim eksik kaldığımız yerler... Eğer bu tarafları inşa edebilirsek, ekonomik kalkınma da daha kolay olur gibi geliyor bana.
"DİJİTALE ODAKLANDIĞIMIZ BİR SÜREÇTEYİZ"
* Kendi iş vizyonunuzu ve misyonunuzu nasıl tanımlarsınız?
Bu noktada çok büyük harflerle konuşmak istemem. Biz 35 yıllık firmayız ve hala birçok şeyi yeni yeni öğrendiğimizi düşünüyoruz. Ama şunu söyleyebilirim ki çalışma sistemimizde robotlaşmaya başladık ve insan sayımızı azaltmak için uğraşıyorum. Yani daha doğrusu firmanın dijital kaslarını güçlendirmeye çalışıyorum. Öte yandan veri çok kıymetli bir şey, insan kaynakları da öyle. İyi bir ekip her şeydir. Bununla beraber bütün sorunu ve sorumluluğu devlete veya üniversitelere atamayız, senin de bir şey yapman lazım. Biz de mühendislere ve ustalara eğitimler veriyoruz. Teknolojiyi yakından takip ettiğimiz, modern satış konusuna özellikle eğildiğimiz bir süreçteyiz. Ben tüm bunlara da bir öğrenme yolculuğu olarak bakıyorum.