Bu ay Platin Dergisi'nin #PlatinPortre köşesinde iş insanı Dilek Çapanoğlu'nu ağırlıyoruz. Kimdir Dilek Çapanoğlu? Farklı sektör ve hizmet alanlarında üst düzey yönetici olarak çalışan Dilek Çapanoğlu İstanbul Akvaryum Genel Müdürü. Aynı zamanda Aqua Florya ile Crowne Plaza İstanbul Florya Yönetim Kurulu Üyesi de olan Dilek Hanım, bir kadın yönetici olarak adından söz ettiren başarılı bir isim. Portre röportajımız için bizi Marinera Çeşme'deki evinde ağırladı ve kendisiyle çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Hem iş vizyonunu konuştuk hem de hobilerini. Akvaryumdan da bahsettik gelecek planlarından ve yaşama anlayışından da. Tüm sorularımıza içtenlikle yanıtlar veren Dilek Hanım, genç yaşına rağmen olgun ve derin portresini gözler önüne serdi. O halde buyurun sohbetimize...
* Dilek Hanım öncelikle nasılsınız, şu ara aklınızı neler meşgul ediyor?
Düşüncelerim şu ara dünyanın içinden geçtiği krizlerle çok alakalı. İklim krizi, dünya nereye gidiyor, çevremizi daha iyi nasıl koruyabiliriz... Biz de bundan kaynaklı güneş enerjisi yatırımı yapıyoruz, hazırlıklarına başladık. Devletten onaylarımızı da aldık devletten. Dolayısıyla kompleksimizdeki tüm işletmelerin enerjisi yüzde yüz güneşten sağlanacak ve sürdürülebilir kaynaklı olmuş olacak. Bu çok önemsediğimiz de bir konu. Bir taraftan da ben gezmeyi çok seven bir insanım. Birçok ülkeye gittim. Daha fazla nereye gidebilirim, ne yapabilirim diye düşünüyorum şu sıra. Her yurtdışına gittiğimde de acaba ülkemize ne getirebiliriz diye uğraşıyorum. Bu nedenle dünyadaki değişiklikleri, güncellemeleri de takip ediyorum...
BENİM İÇİN EN ÖZELİ AKVARYUM
* Hem İstanbul Akvaryum hem otel hem de alışveriş merkezi tarafında üst düzey yönetici konumundasınız. Zorlandığınız oluyor mu?
Ben çok uzun yıllardan beri projedeyim. İlk komplekse başladığımız zaman akvaryum vardı. 2011'de akvaryumu, 2012'de de AVM'yi açtık. Daha sonra da otel dahil oldu. Dolayısıyla her işletmenin arasında bir zaman ve oturması için geçen bir süre oldu. Bu bizim için süreçleri yönetirken elimizi güçlendiren bir takvimdi. Üç tane birbirinden önemli ve değerli farklı hizmet sektöründeki tesisin üst düzey yöneticisi olarak baktığım zaman, hepsi kendi içinde zorluklar barındıran ve dinamizm içeren alanlar. Algılarınızın çok açık olması gerekiyor. Fakat benim için en özel olanı akvaryum. Çünkü içerisinde binlerce canlıyı barındırıyor. Aynı anda binlerce misafiri ağırlıyorsunuz. Başta çocukların olması, çocuklara bir şeyler gösterebilmek ve fark yaratacak mesajları iletebilmek, biyoçeşitliliğin, denizlerin ve canlıların korunmasına dair bir farkındalık yaratabilmek duygusu beni çok heyecanlandırıyor ve motivasyonumu arttırıyor.
(Gazeteci Ali Demirtaş ve Dilek Çapanoğlu)İŞ YAŞAMIMDA İNİSİYATİF DAĞITMA YANLISIYIMDIR
* İş motivasyonunuzu ve disiplininizi nasıl tanımlıyorsunuz peki?
Ekibine çok bağlı bir liderlik yöntemim var. Güçlü liderlerin güçlü ekiplerden doğduğuna inanıyorum. Kolektif bir çalışma biçimine sahibim. Aynı zamanda inisiyatif dağıtma yanlısıyımdır. Çünkü ekip olabilmek gerçekten başarıya hep birlikte ulaşabilme duygusunun yeşerdiği yerlerde çalışabiliyor. Hiçbir zaman tek bir düzende yapılan işlerin fark yaratan işler olduğunu düşünmüyorum. Günün sonunda biraz aidiyet duygusunun baskın olduğu ve şirketin değer zincirinin iç paydaşlarla örtüştüğü, bununla birlikte herkesin sonuca ulaşmadaki katkısının bilinciyle ancak çok iyi bir ekip olunduğunu düşünüyorum. Çünkü ekip olmanın da kendi içinde oldukça zorlukları var. Bizim çalışan sayımız oldukça yüksek. Dolayısıyla büyük ekipleri yönetirken aslında oradaki aidiyet duygusu ve şirketin değerlerinin ekipleşmede çok büyük bir önemi ve etkisi olduğunu düşünüyorum. Bana göre tekil bir başarı olamaz. Siz iyi kadrolar kuracaksınız, güzel işler başaracaksınız... Daha sonra bir gün siz oradan ayrıldığınızda da o sistemin aynı şekilde çalışabilmesini başarmış iseniz iyi bir yönetici olduğunuz gerçeği orada başlıyor. Ben bugün oturduğum koltuktan kalkıp gittiğimde eğer işler aksıyorsa o zaman ben bu işi iyi bir kurguda yapamamışım demektir. İşin benden istediği şeyin benim vizyonum olması gerekiyor. Benim sahip olduğum vizyonu aktarıp yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayacak bir anlayışla hareket etmem lazım. Çünkü hiçbir şeyin kuralı gerçekten 2 artı 2 eşittir dört kadar net değil. Sizin uyguladığınız örgütsel yapıdaki kurallarla başka bir şirket belki hiç verimli çalışamıyor. Dolayısıyla burada her şeyin çok spesifik ve öznel bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
REKABETİN OLDUĞU HER ŞEYİ ÇOK SEVİYORUM
* Biraz da hobilerinizden bahsedelim...
Spor ve masa tenisini çok seviyorum. Masa tenisini yıllardır düzenli bir şekilde oynuyorum. Bunun dışında düzenli olarak seyahat etmek benim vizyonumu oldukça besliyor. Masa tenisinde ise eşli pinpon oynuyoruz. Yani ortada bir rekabet ve iddia var. Çok kondisyon gerektiren bir şey masa tenisi. Hem reflekslerini geliştiriyor hem de kondisyonunuzu yönetmeyi öğreniyorsunuz. Rekabetin olduğu her şeyi çok seviyorum. Evet kaybedebilirsin, o ayrı bir mesele ama bu yönünüz de aslında bir sporu çok sık sık yapmaya başladığınızda törpülenmeye başlıyor. Öyle ki hem kaybetmeyi öğreniyorsun hem de kazanmayı hem de ekip olarak bir şeyler başarmayı. Öte yandan işim gereği de denizlerin altına çok meraklıyım. Dalış yapıyorum, amatör serbest dalışla ilgileniyorum. Denizin altında olmak da en büyük terapilerden biri gerçekten. Tamamen dış dünya ile bağınız kesiliyor. Kendinle birliktesin, içeride farklı bir dünya var, o ekosistemde balıkların birbirleriyle olan ilişkilerini görüyorsun, takip ediyorsun, çok zengin bir dünya...
CANLILARIMIZA SON DERECE İYİ BAKIYORUZ
* Koca bir akvaryumu yönetiyorsunuz. Peki hayvanlarla, canlılarla diyaloğunuz nasıl?
Hayvanları çok seviyorum, kedim var, köpeğim var, papağanım var... Elbette canlıları sevmeniz çok önemli. Örneğin biz belirli kitleler tarafından bazen eleştirilere maruz kalıyoruz. Bu eleştirilerin tabii ki haklı boyutları olmuş ki zamanında, o eleştiriler sayesinde şu anda ulusal akvaryumlar doğru yönteme kavuşmuş. Akvaryum sayesinde canlıları insanlarla tanıştırıyoruz, bununla birlikte insanın doğaya ve çevreye verdiği zarar neticesinde nesli tükenmekte olan canlıların koruyuculuğunu yapıyoruz. Evet hepimiz belgesel izleyerek büyüdük, Antartika'yı, Afrika'yı her yeri izledik... Ama en nihayetinde bugün bir şeyler ters... Bunları izlemek o kadar etkili olsaydı, şu an plastik atıkla mücadele etmiyor olurduk. 2050'de okyanuslardaki canlı sayısından daha fazla plastik atık olacağı öngörülüyor. Akvaryumlar, Nuh'un Gemisi'nin modernize olmuş haline dönüştü. Benim ekibim profesyonellerden oluşuyor. Bu işin eğitimini almış insanlar o canlılara bakıyor. Biz dünyadaki standartları uyguluyoruz ve bu işi çok iyi yapıyoruz, dünyanın dört bir yanından davetler alıp, ülkemizi temsil ediyoruz.
(Dilek Çapanoğlu için dalış yapmak farklı bir dünyadaki terapi demek)POZİTİF AYRIMCILIĞI SEVMİYORUM
* Bir kadın olarak zorlandığınız zamanlar oluyor mu peki çalışma hayatınızda?
Kadın olmak bizim ülkemizde, diğer ülkelere göre biraz daha zor. Hem toplumsal açıdan da kadının geri planda olmasının kabulüne ve alışkanlığına istinaden; kadının çalışması, ekonomik özgürlüğünün olması, dominant olması, otoriter olması, bizim geçmişten gelen kodlarımızda az istenen bir şey. Kabulü zor bir şey erkekler için. Ama iş hayatına baktığımızda da kadınların çok başarılı olduğunu görüyoruz. Çünkü kadınlar organize etme yeteneği çok güçlü olan, odaklandığı zaman büyük işler yapabilen kimseler. Öte yandan ben pozitif ayrımcılığı çok seven bir insan değilim. Biz kadınlar erkeklerden ayrı olmak veya onlardan üstün olmak istemiyoruz. Bizler sadece eşitlik istiyoruz. Maaşlarda eşitlik istiyoruz örneğin. Çok daha fazla yol almamız lazım ama bu sorun sadece Türkiye'de değil, dünyanın birçok noktası böyle. Kadının iş dünyasındaki varlığı hala tam olarak kabul edilemedi. Ben de çok şeye maruz kaldım. Gençseniz, inatçı iseniz, kendinizi kabul ettirmek için dirayetli iseniz, kadın olmanızdan kaynaklı bazı durumlar yaşıyorsunuz.