AYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Sait Salıcı ile bir araya geldik ve ayakkabı sektöründeki yenilikler, fırsatlar, katma değerli üretim vizyonu ile küresel pazarlarda nasıl daha rekabetçi olunabileceği hakkında konuştuk. AYSAD'ın 1988 yılında kurulduğunu, bugün 800'e yakın üye ile faaliyet gösterildiğini anlatan Salıcı, "AYSAD'ın en önemli faaliyetleri arasında Avrupa'nın ikinci, Avrasya'nın ise birinci büyük fuarı olan Uluslararası Ayakkabı Yan Sanayi Fuarı (AYSAF) var. Yılda iki kez yapılan fuarımızda, ayakkabı üreticilerinin aradığı her şeyi bulabilecekleri ürünler sergileniyor. Kasım ayında ise 71'inci fuarımızı düzenleyeceğiz" diyor.
"YAN SANAYİ GÜÇLÜ OLURSA ANA SANAYİ DE GÜÇLÜ OLUR"
71'inci AYSAF'ın en önemli gündem maddelerinden birinin yüksek teknoloji olduğunu ifade eden Salıcı, "Ayakkabı yan sanayicilerimiz yüksek teknolojiyi önemsiyor. Genel dinamikleriyle çok güçlü bir yan sanayimiz var. Gündemi çabuk yakalıyor ve yurt dışını takip ediyoruz. Hatta artık takip eden değil, takip edilen tarafa geçtik. Geçmiş yıllarda Avrupa'ya gidip, bu alanda neler yapıldığını, nasıl işlere imza atıldığını gözlemlerdik. Bugün ise Türkiye'ye Avrupa'dan geliyorlar. Ayakkabı yan sanayimiz trend belirleyebilecek bir noktaya ulaştı. Burada altının çizilmesi gereken en temel vizyon ise yan sanayi olmadan, ana sanayinin olmayacağı... Yan sanayinde ne kadar güçlü olursak, ana sanayi de ona göre güçlü olur" yorumunda bulunuyor.
YURT DIŞINDAKİ DERNEKLERLE İŞ BİRLİĞİ YAPILIYOR
Yurt dışında aynı işi yapan derneklerle de iş birliği içerisinde olduklarını aktaran Sait Salıcı, sözlerine şöyle devam ediyor: "B2B fuarlar yapılıyor. Buradaki konsolosluklarla görüşmeler yapıyoruz. Son dönemde yoğunlukla yeni teknoloji taban, deri çeşitleri gibi konularla ilgili ürün araştırmaları gerçekleştiriliyor. Dernek olarak bu iletişimleri yürütüyoruz. Bir ay sonra Fas'a gideceğiz. Fas'ta faaliyet gösteren 100-200 üreticiyi buradaki üreticilerimizle buluşturacağız. Son dönemde ithalatta da bir artış gözlemleniyor. Türkiye'deki üreticilerimizi korumak adına ithalatın da sınırlı olması gerekiyor. Bu konuyla ilgili engellemeleri gözetiyor, aynı şekilde ihracattaki sıkıntıları değerlendiriyoruz. Birçok sektörde dışa bağımlılık söz konusu. Bununla ilgili olarak ana hammadde üretiminde ortak bir havuz oluşturulmasıyla ilgili İhracatçılar Birliği'nde yürütülen bir çalışma var. AYSAD olarak bu çalışmaya da katılıyoruz."
"MARKALAŞMA SÜRECİ İÇİN DEVLET TEŞVİĞİ GEREKİYOR"
Geçmişteki sıkıntıları da hatırlatan Salıcı, "2018, ayakkabı sektöründe konkordatoların yaşadığı bir yıl olmuştu. Ayakkabı söz konusu olduğunda ister istemez yan sanayi de etkilendi. Bugüne geldiğimizde ise sürecin daha kontrollü gittiğini gözlemliyoruz" diyor. Türk ayakkabı sektörünün markalaşma stratejisiyle ilgili de konuşan Salıcı, "Türkiye, deri ayakkabı üretiminde gerçekten iyi bir konuma sahip. Ulusal ve global perspektife bakıldığında yüzde 78 ile spor ayakkabıların talep gördüğü dikkat çekiyor. Dünyayı markalar yönetiyor. Marka gücü ise reklam ve tanıtım gerektiriyor. En önemli konu ise inanmak... Önce kendi ürününüze inanmalısınız. Çok güzel ayakkabı yapan firmalarımız olsa da kendilerini anlatabilecekleri ya da gösterebilecekleri platform yok. Bu noktada devlet teşviki son derece önemli. Peki nereden başlamak gerekiyor? Devletimizin de bu konuya önayak olması gerekiyor" yorumunda bulunuyor.
"Genel dinamikleriyle çok güçlü bir yan sanayimiz var. Geçmiş yıllarda Avrupa'ya gidip, bu alanda neler yapıldığını, nasıl işlere imza atıldığını gözlemlerdik. Artık takip eden değil, takip edilen tarafa geçtik. ayakkabı yan sanayimiz trend belirleyebilecek bir noktaya ulaştı"
"AYRI BİR SATIŞ AĞI KURULMALI"
Sait Salıcı, markalaşma stratejileriyle ilgili de önemli tavsiyeler de veriyor: "Sanayici ayakta kalmakla, üretimini çevirmekle, istihdamını korumakla ve ürününü satmakla uğraşırken; diğer yandan da markalaşmaya uğraşıyorsa bunu kolay kolay başaramaz. Genel anlamda markalaşmak için ayrı bir satış ağı kurmak gerekiyor. Bugün; Çin'in niye büyüdüğünü iyi analiz etmek gerekiyor. Çin'de büyük üretim fabrikaları bulunuyor ama satış süreci ile başkaları ilgileniyor. Nike'ı ele alalım. Marka, "Bu fabrikayı sadece bana kapat" diyor. Fabrika da sadece Nike ürünleri üretiyor. Markalaşabilmek için vizyon ve misyon sahibi olmak büyük önem taşıyor."
"COĞRAFİ KONUM İYİ DEĞERLENDİRİLMELİ"
Türkiye'nin en önemli avantajının coğrafi konumu olduğunu belirten Salıcı, "Türkiye'den birkaç saatlik uçuşla gidilen Avrupa bölgelerinde ayakkabı ticaret hacminin 60 milyar dolar olduğu dikkat çekiyor. Daha kat edilecek uzun bir yolumuz var. Kendimizi bu pazarlara en iyi şekilde tanıtmalıyız. Firmalar, bu konuya sadece fiyat odaklı bakmıyor. Nerede olmak istediğinizin yanıtını vermelisiniz. Eğer kendinizi Çin'le, ucuz ürünlerle kıyaslarsanız ürününüzü satamazsınız. Çünkü rekabet gücünüz yok" diyor.
"BRANŞLAŞILMALI VE KATMA DEĞERLİ ÜRÜN TASARLANMALI"
Daha katma değerli ürünler tasarlayarak öne çıkılabileceğini ifade eden Salıcı, şu yorumda bulunuyor: "Yani farklı bir ifadeyle artık ara mallarda değil, ana mallarda daha rekabetçi olabilmeliyiz. Bu bakış açısı markalaşmayı da beraberinde getirecek. Markalaşma ise kaliteli ürün üretmekle başlar. Gündemi yakalayan, farklı tarzlarda üretim yapan, modayı takip eden üreticilere ihtiyacımız var. Butik üretim bile yapılmış olsa günün sonunda katma değerli bir ürün tasarlanmış olacak. Bu noktada elbette, branşlaşmak gerektiği de unutulmamalı. Kadın ürünü yapıyorsan kadın ürünlerinde, çocuk ürünü yapıyorsan da çocuk ürünlerinde ilerlemek gerekiyor. Orta Doğu ve Rusya pazarlarında yeniden hakimiyet kurulmalı. Üreticilerin kolay krediye ulaşması teşvik edilmeli. Fas, İran ve Cezayir'de olduğu gibi korumacı politikaların üretilmesi, ithalatçıların getirdiği ürün kadar ürünün yüzde 10'unu Türkiye'de ürettirme kararının alınması sektöre katkı sağlayacak. Böylece yan sanayi de hareketlenecek."