Teknolojinin yön verdiği günümüz dünyasında tüm sektörler gelişmeleri takip etmeye, rakiplerinden geri kalmamaya ve dahası yeni dönemde öncü olmaya çalışıyor. Bu değişim rüzgarı içinde fırtınaya yakalanan en önemli sektör ise otomotiv olarak ön plana çıkıyor. Nasıl olmasın ki? Gündelik hayatın bir parçası olan, kimi zaman bir değer saklama aracı kimi zamansa hayatın vazgeçilmezi olarak konumlanan 'araç'lar aynı kablolu telefonlardan önce cep telefonlarına arkasından da mobil cihazlara dönüşen yaratıcı yıkım dönemini yaşıyor. Üstelik halihazırdaki otomotiv yatırımları devasa boyutlarda olduğu için bu değişimin maliyeti de korkunç boyutlara ulaşıyor. Otomotiv sektörü için doğum sancısı çekiyor yorumu yapmak hiç de yanlış olmaz. Çünkü bugüne kadar pratikte vazgeçilmez olan sektör; teknoloji harmanlı, temel bileşenlerinin değiştiği, yapım süreçlerinin farklılaştığı, satış sonrası servislerinin hayal bile edilemeyecek ölçüde genişlediği bir perspektife oturmaya çalışıyor. Bu yaratıcı yıkım akımının ilk işaretini veren elektrikli otomobillerin yükselişi devasa yatırımlara yön verirken kullanıcı tercihleri, yasal zorunluluklar, üretim zorlukları ve hatta pazarlama stratejileri bile önemli değişim yaşıyor. Dijital dönüşümün en güncel ayağı, son yıllarda emisyonları azaltmak için motor tiplerinde meydana gelen değişim... Benzinli ve dizel otomobiller yerine hibrit, plug in hibrit ve elektrikli araçlar gibi çok daha çevreci otomobiller görmekteyiz. Dönüşümün hızlı bir şekilde sağlanabilmesi için önemli devlet teşvikleri de veriliyor.
DAHA TEMİZ, DAHA SESSİZ VE DAHA AZ MALİYETLİ
Otomobiller uzun zaman önce bizi bir yerden bir yere götürme konusunda evrim geçirdi. Artık tek faktör bir yerden bir yere gitmek değil. Araçlar artık geleneksel sınırlarını aştı ve teknolojinin gücüyle yepyeni bir döneme girdi. Bu yeni dönemde araçlar bilgisayarlar kadar akıllı hale geldi ve çevre dostu yaklaşımlarla donatıldılar. Benzinli ve dizel araçlara olan bağımlılığımız azalıyor, elektrikli araçlar ön plana çıkıyor. Daha temiz, daha sessiz ve daha az maliyetli olan alternatif araçlar geleceğin taşımacılığını şekillendiriyor. Elektrikli araçlar itici bir güç haline geldikçe, bu dönüşüm sadece araç üreticilerini değil, tüm tedarik zincirini etkiliyor.
DOĞUM SANCISI YAŞANIYOR
Bu değişim dalgasının var olan sanayiye yansıması ise oldukça şiddetli oluyor. Elektrikli araçların yükselişiyle birlikte dünya devi pek çok şirket değişim dalgasını kaçırmamak için milyar dolarların üzerinde yatırım bütçeleri açıkladı ve önemli stratejiler geliştirdi. Ancak bu yıl şubat ayında 2023 bilançosunu açıklayan Mercedes-Benz'in 2030'a kadar tüm araçlarının elektrikli üretilmesi hedefini askıya alması önemli bir gelişmeydi. Keza Ford'un da üzerinde çalıştığı yüzde 100 elektrikli iki otomobil projesini erteleyerek hibrit araçlara yönelik strateji geliştirmesi, Volvo'nun 2030'a kadar tüm üretimini yüzde 100 elektrikli araçlara dönüştürme stratejisini terk ederek elektrikli ve şarj edilebilir hibrit model üretimine yönelik strateji benimsemesi, Volkswagen'in elektrikli araç projesi Trinity'yi ertelemesi sektörün çektiği doğum sancılarının da en önemli göstergesi. Kolay değil milyarlarca dolarlık yatırımlar yeniden şekillendiriliyor...
GEÇİŞ DÖNEMİ BİR HAYLİ SARSICI
Tüm uzmanlar içten yanmalı motor devrinin kapanmak üzere olduğunda hem fikir. Ancak değişim ve dönüşümün nasıl olacağı önceden belirlenen stratejilerle gerçekleşmeyeceği de ortada. Sadece AB'de otomotiv şirketlerinin Ar-Ge bütçesi 73 milyar Euro'yu aşmış durumda. Ancak gerek şarj alt yapısı gerekse hammadde ve daha da önemlisi teknolojinin şu andaki talepler karşısında yeterli düzeyde olmaması, bu 'geçiş dönemi'nin bir hayli sarsıcı olacağına işaret ediyor. Mesela yüzde 100 elektrikli araçlarda batarya teknolojisi tüketici taleplerinin ve beklentilerinin altında.112'inci sayfadaki batarya teknolojileri haberinde okuyacağınız gibi batarya teknolojileri son derece hızlı ilerliyor ancak değişimin başlangıcında olduğumuz için büyük şirketler bilanço nedeniyle istedikleri ivmeyi tam anlamıyla yakalayamıyor.
"DEVRİM NİTELİĞİNDE DEĞİŞİMLERE SAHNE OLACAK"Ford Türkiye İş Alanı Lideri Özgür Yücetürk, otomotiv sektörünün geleceğini şöyle değerlendiriyor: "Otonom araç teknolojileri, sürücülerin kontrolünü minimize eden ve kazaları azaltan ileri sürüş sistemlerine evrilecek. Paylaşımlı mobilite çözümleri ise sadece bireysel araç sahipliğini değil, aynı zamanda toplu taşıma modellerini de yeniden şekillendirecek. Sürücüsüz araç çağırma hizmetleri ve esnek abonelik modelleri, bireylerin ulaşıma bakış açısını değiştirecek.
Bu dönüşüm sürecinde üreticilerin sadece araç üretmekle kalmayıp, entegre altyapı ve hizmet ekosistemleri oluşturarak kullanıcı deneyimini zenginleştiren çözümler sunmaları gerekecek. Böylece, sektör sadece teknolojik değil, aynı zamanda iş modelleri açısından da devrim niteliğinde değişimlere sahne olacak."
TÜRKİYE'NİN İHRACAT ŞAMPİYONU
Bu sarsıcı dönemin Türkiye için çok önemli olduğu da aşikâr. Zira Türkiye otomotiv üretiminde, sanayisi ve kaliteli çalışanıyla birlikte dünya pazarında önemli bir yer tutuyor. Türk otomotiv endüstrisi, yıllık ortalama 2 milyon adetten fazla üretim kapasitesi ve 34 milyar dolarlık cirosuyla son 10 yıldır ihracat şampiyonu olarak ülke ekonomisine katkı sağlayan lokomotif sektörlerin başında geliyor. Ayrıca iç pazar da oldukça hareketli. Türkiye otomotiv pazarı, 2023 yılında rekor bir satışa imza atarak 1 milyon 260 bin adetin üzerinde satış ile kapadı. 2024'ün ilk sekiz ayında Türkiye otomotiv pazarında 762 bin adet binek ve hafif ticari araç satıldı. Bir önceki sene ile karşılaştırdığımızda yüzde 0.2'lik bir artış gerçekleştiği görülüyor. Otomobil satışları yüzde 3 oranında artarak 605 bin 639 adet, hafif ticari araç pazarı ise yüzde 9,5 azalarak 156 bin 513 adet oldu.
ELEKTRİKLİ OTOMOBİL PAYI %30 OLACAK
Peki bu kompozisyon içinde elektrikli otomobillerin yeri ne? Gelin önce küresel rakamlara bir göz atalım... 2023 yılında global olarak satılan elektrikli araçların sayısı 14 milyon olarak gerçekleşti ve bu rakamın 2024 yılında 17 milyon seviyesine çıkacağı tahmin ediliyor. Yani yüzde 21'lik bir artış söz konusu. Global yıllık araç satışının 92 milyon olduğunu göz önüne alırsak bu satış içindeki elektrikli araç payının yüzde 15 olduğu görülüyor. Elektrikli araç satışının en çok olduğu ülke Çin ve 2023 yılında satışlar bir önceki yıla göre yüzde 35 artarak 8.1 milyona ulaştı. Arkasından gelen Avrupa'daki satışlar ise 3 milyon adet ve 2023'te pazar payı yüzde 15'e yükseldi. Üçüncü en büyük pazar ise Amerika. Tüm bu pazarlar göz önüne alınarak hazırlanan Uluslararası Enerji Ajansı raporuna göre 2030 yılı sonuna kadar dünyadaki elektrikli otomobil sayısı 10 kat artacak. 2030 yılına gelindiğinde dünyada satılan araçların yüzde 60'ından fazlası elektrikli olacak. Türkiye'de de bundan birkaç sene önce yüzde 1 olan pay, 2024 yılı itibarıyla yüzde 6 seviyesine çıktı. Bu rakamın önümüzdeki yıllarda yüzde 15 ila 20 seviyesine çıkması muhtemel. Hatta 2030'a Türkiye'deki elektrikli araç pazar payının yüzde 30'a yükseleceği tahmin ediliyor.
DEĞİŞİM KAÇINILMAZ
Dünya otomotiv devi şirketlerin aldıkları strateji değişiklikleri ve yatırım erteleme kararlarının önemli bir sebebi, elektrikli araçlara olan talebin istenilen hızda artmaması. Hatta satışların gerileme yaşaması bu büyük sermaye sahibi yatırımcıların kararlarında etkili oldu. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi değişim sancısı olarak yaşanan bu durum yeni planların ortaya çıkmasına ve yatırımların yeniden dizayn edilmesine etki edecek. Sonuç değişmeyecek. Ne var ki bu aşamada yapılması gereken ve şirketleri aşan yatırımlar da bulunuyor. Elektrikli araçlara verilen teşviklerin yanı sıra özellikle şarj alt yapısına yatırım yapılması gerekiyor. Ki ING'nin hazırladığı Think analizinde Avrupalı otomobil üreticilerinin çektiği sıkıntı ele alınırken özellikle şarj alt yapısının eksikliğine dikkat çekiliyor. Rapor, AB'nin 2030 olan elektrikli araçlara geçiş tarihinin 2025'e ertelenmesinin üreticiler için önemli olduğunu belirtiyor. Her ne kadar üreticiler beş yıl kazanmış olsa da devasa yatırımların -şirketlerin ayakta kalmayı başararak- tamamlanması zor bir durum. Bu nedenle üreticiler sürenin 2045'e kadar uzatılmasını ve desteklerin artırılmasını talep ediyor. Bu tarih AB'den onay alır mı zaman gösterecek ancak raporda da belirtildiği gibi AB'nin emisyon sınırlamalarında herhangi bir esneklik getirmesi söz konusu değil. Bu nedenle sektör değişimi zorunlu olarak gerçekleştirmek zorunda. Rapor ayrıca elektrikli otomobillerin satışındaki düşüş ivmesinin de geçici olduğuna dikkat çekiyor.
Hyundai Assan Genel Müdürü Murat Berkel, "Paylaşım ekonomisi, otomotiv ekosisteminde kendisine yeni bir zincir oluşturacak. Artık insanlar sahiplenme yerine diledikleri zaman araç paylaşımlarını kullanarak bir yerden bir yere gidecek. Hatta sahip olamayacağı en yeni nesil teknolojilere sahip otomobilleri de bu sistem ile deneyimleme şansı elde edecek" diyor.ÇİN MARKALARININ ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ
Pazardaki dinamikler kökten değiştiği için Çin, devasa üretim kapasitesi ve son yıllarda teknolojideki devasa atılımları sayesinde tüm dünyada ön plana çıktı. Öyle ki Çin menşeili markaların Avrupa. ABD ve Kanada pazarlarına girişlerine sınırlamalar getirildi. Bu durum ticari gerginliklerin artmasına neden olsa da Çin'in elektrikli otomotiv pazarında şu anda lider konumda olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Her ne kadar Elon Musk'ın Tesla'sı bu değişimin öncüsü olsa da -Tesla'nın Çin satışları da düşüyor- Çinli üreticiler gaza basmış durumda. Türkiye'de de Çin etkisini hissedebiliyoruz. BYD'nin fabrika kararı, Cherry'nin yatırım kararı bu gelişmelerin en somut örneklerinden. 92'nci sayfada okuyabileceğiniz haberimizde bu konuyu enine boyuna işledik. Ayrıca Türkiye de yabancı otomotiv üreticileri için çeşitli sınırlamalar getirerek kendi endüstrisini koruma yönünde adımlar attı. Önümüzdeki dönemde de bu tür kararların hem pazarı hem üreticileri hem de kullanıcıları korumak adına alınmaya devam edilmesinin beklendiğini de söyleyebiliriz. En başta belirttiğimiz gibi otomotiv pazarı yeniden dizayn ediliyor ve Türkiye de gerek üretimi gerekse ticaret kurallarıyla bu pazarda en etkin olacağı konumda yer almak için çalışıyor.
TOGG HAMLESİ VE ŞARJ YATIRIMLARI
Kuşkusuz, Türkiye bu dönüşüm için önemli adımlar atarak oyunun dışında kalmamak ve hatta öne geçmek için önemli adımlar atıyor. Türkiye'de üretimi bulunan dev markalar elektrikli ve hibrit modellerin üretimi için önemli yatırımlar yapıyor. Parkurlar yenileniyor, üretim modelleri değişiyor. Ayrıca başlı başına TOGG'un varlığı Türkiye'nin dünyadaki pazar stratejisi için önemli bir rol oynuyor. Çünkü TOGG sadece otomobil üretimi değil bunun yanında bir ekosistem geliştirerek otonomi, bağlantılılık, mobilite gibi kavramları henüz kuruluş aşamasında stratejisine katarak çok önemli bir avantajı da ele geçirmiş durumda. Evet, 100 yıllık markalarla rekabet etmek kolay değil ancak sektörün kökten değiştiği ve yeni kuralların hakim olduğu bir ortamda TOGG Türkiye için önemli bir gelişme. Kaldı ki büyük markaların bugün yaşadığı dönüşüm sancısı ortadayken sıfırdan ve yüzde 100 elektrikli otomobil üretimine odaklanmış bir şirket önümüzdeki yıllarda hem iç hem de dış pazarda elimizin kuvvetli olduğunu gösterecek. Nitekim Çinli otomotiv üreticilerinin bir anda dünya pazarında boy göstermesi de bu yap bozun önemli bir parçası. Daha önce kimsenin adını duymadığı markalar büyük satış rakamlarına ulaşabiliyor. Tüm dengelerin değiştiği bir pazarda TOGG'un elindeki fırsat penceresi çok büyük.
TÜRKİYE'DEKİ ŞARJ AĞI YATIRIMLARI
Türkiye genelindeki bir diğer konu da elbette ki şarj istasyon ağı. Son iki yılda şarj ağı yatırımları büyük bir patlama gerçekleştirdi. Bunun en önemli tetikleyici etkisi şarj sektörünün kanuni bir yapıya ulaştırılmış olmasıydı. Bu yılın ilk altı ayında kurulu şarj ünitesi soket sayısı 21 bin adeti geçti. 2023'te bu rakam 13 bindi. Ancak elbette bu rakam yeterli değil. Elektrikli otomobil satış rakamlarını karşılayacak şarj ünitesi artışı yakalanması gerekiyor. Uzmanlar 2027 yılına ulaştığımızda şarj ağımızın en az 100 bin adetlik bir kuruluma ulaşması gerektiğine dikkat çekiyor. 2025 yılında Türkiye'de 35 bin adetlik bir şarj ağı soket sayısına ulaşılacağı tahmin ediliyor. 104'üncü sayfada yer alan haberimizde Türkiye için son derece önemli olan şarj ağı konusunu tüm detaylarıyla inceledik.
MAİS Genel Müdürü Dr. Berk Çağdaş, "Otonom sürüş, yapay zeka, bağlantılı servisler ve elektrifikasyon; son yıllarda otomotiv sektörünü şekillendiren en önemli gelişmelerden oldu. Yakın gelecekte de bu değişim ve dönüşümün hızla devam edeceğini söylemek mümkün. Gelecekte otomobiller sürücülerin ihtiyaçlarına anında yanıt veren, kişiselleştirilmiş hizmetler sunan ve sürekli bağlantıda kalabilen teknolojik cihazlara dönüşecek" diyor.
GELECEK ÇOK UZAKTA DEĞİL
Bu büyük değişim döneminde yeni kavramların da ön plana çıktığını ve hayatımızı şekillendirdiğini söylemek yanlış olmaz. Otomotiv sektöründe de artık yeni çıpalar sektöre şekil veriyor. Dijitalleşme, hayatımızın ve sektörlerin her alanına nüfuz ederek, iş yapış biçimlerimizi ve tüketici alışkanlıklarımızı köklü bir şekilde dönüştürüyor. Otomotiv sektörü bu dönüşümden en çok etkilenen alanlardan biri.
Özellikle yapay zeka ve veri analitiği gibi ileri teknolojilerin kullanımı, araçların sadece bir ulaşım aracı olmanın ötesine geçerek, akıllı mobilite çözümleri sunan entegre sistemler haline gelmesine yol açıyor. Otomotiv dünyasının yeni tanımı aslında 'mobilite'den geçiyor. Mobilite tarafında ise çok daha farklı trendlerle karşılaşıyoruz.
İlk olarak paylaşımlı mobilite, şehir içi ulaşımda verimliliği artıran ve çevre dostu bir yaklaşım sunan modern bir seçenek haline gelmiş durumda. İnsanlar artık bireysel araç sahipliği yerine, araç paylaşım sistemlerini kullanarak ihtiyaçlarını karşılamaya başladı. Bu sayede trafiğin azalması, park sorunlarının çözülmesi ve karbon ayak izinin düşürülmesi gibi birçok avantaj sağlanabiliyor.