Platin Dergisi'nin şubat ayından bu yana devam eden söyleşi dizisi #PlatinPortre'nin haziran konuğu Gökhan Turhan oldu. Armatür Derneği ve Turaş Gaz Armatürleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Turhan ile röportajımız için Silivri'de bulunan; armatür müzesi ile fabrikasının iç içe olduğu Turaş Gaz Armatürleri Sanayi ve Ticaret A.Ş.'de bir araya geldik. Bir iş insanı, yazar, koleksiyoner, müzeci ve tarihçi olarak çok yönlü kimliğiyle sorularımızı yanıtlayan Turhan, ardından tutkunu olduğu teknesinde kısa bir geziye çıkardı bizi. Şimdi sizi keyifli ve içten sohbetimizle baş başa bırakırken; Turhan'ı bir iş insanı dışında sosyal kimliğiyle de daha yakından tanımaya davet ediyorum...
* Gökhan Bey nasılsınız, şu ara kafanızı neler meşgul ediyor?
Kişisel olarak çok iyiyim. Sağlık, sıhhatim yerinde. Gündemim ise oğullarım. Üniversite hazırlığı ile uğraşıyorlar. Biz de onlara destek olmaya çalışıyoruz. İkisi de babalarının meslekleri yönünde hareket etme kararı aldılar. Mühendislik okumak istiyorlar. Okumak istedikleri okullar da dünyada kendi alanındaki en iyi okullar. Oralara hem girmek hem de okumak zor. Bu nedenle ailemizin şu anda ana konsantresi çocukların eğitimi. Öte yandan günümün bir kısmını ailem, bir kısmını da iş ile geçirmeye çalışıyorum. Aileme gereken zamanı ayırmaya çalışıyorum. Tabii bizim de epey yoğunluklarımız var, TURAŞ Gaz ve grup şirketleri olarak üst üste yatırımlarımız oldu. Yeni bir fabrika yatırımımız var; bugüne kadar ki en büyük yatırımımız. Bir yandan da makineleşme devam ediyor. Yine yakın zamanda Mısır'da bir yatırımımız oldu. Mısır bizim için çok önemli bir pazar. Yaklaşık 20 yıldır çalışıyoruz ve oradaki gaz armatürlerini temin eden en büyük şirket biziz. Türkiye'de de kendi konumuzda en büyük şirketiz. Şu an dünyada da ilk üçteyiz. Ayrıca Meksika'da da bir yatırımımız var çünkü farklı farklı yerlerde olmak gerekiyor. Her ülkenin kendine göre dinamikleri var. Bazı ülkeler siz orada üretim yapmazsanız sizi içeri sokmuyor. Öte yandan 4 yıl önce Armatür Derneği'ni kurduk. Açıkçası bizim armatür sektörü diye bir sektörümüz yoktu. Dünyada milyar dolarlık bir sektördü ama Türkiye'de kümelenememişti, dağınık bir yapıdaydı. Biz armatür sektörünü İstanbul Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği'nde temsil eder duruma geldik.
İNOVATİF VE BULUŞÇU
* Karakterinizde en öne çıkan özellik nedir?
Kadere ve burçlara inanan bir insanım, kova burcuyum. Kova burcunun tüm özelliklerini taşıyorum. Ama biliyorsunuz, 35 yaşından sonra insanlar yükselene doğru geçiş yapar ve yükselen burcunun etkilerini taşımaya başlar. Yükselenim ise yay burcu. Kova burcu inovatiftir, buluşçudur. Benim de mesela çok fazla patentim vardır. Hatta bizim firmanın 250'nin üzerinde uluslararası patenti var. Şu anda ürettiğimiz tüm ürünler patentlidir. Bu nedenle bizim gücümüz biraz da oradan gelir. Bu durumun temellerini ben attım mesela. Kısacası başladığım bir işi belli bir noktaya getiren bir karakterim var. Neyle uğraşıyorsam onun en iyisini yapmak isterim. Biraz mükemmelliyetçiyim, yani nizamı, güzeli severim. Herkes görevini doğru yapsın isterim. Ben de bir şey yapıyorsam o işi doğru ve hak ettiği şekilde yapmak isterim.
* İş vizyonunuzda diğerlerinden ayrıştığınız noktanın ne olduğunu düşünüyorsunuz?
İş hayatında farklı karakterlerde insanlar var. Beni diğerlerinden ayrıştıran en önemli özellik tüm detaylarla ilgilenmiyor olmam. Bir firma toplantısı yapmak ve finansal raporlara bakmak benim için yeterli. Ama iş hayatında genelde sabah kilidi açan ve sonrada işten en son çıkan iş insanlarını görüyorum. Bu insanların zaman planını, görev taksimini ve iş bölümünü yapamayan insanlar olduğunu düşünüyorum. Ağır bir eleştiri oldu belki ama siz birilerine güvenmezseniz, o zaman sürekli o kapıyı açıp kapatırsınız fakat güvenirseniz o sistemi kurarsınız. Güven çok önemli. Hem ailede hem de çalışanlar arasında... Öte yandan uyum ve iş birliği de benim için çok önemli. Çok iyi veya çok zeki olabilirsiniz ama uyumsuzsanız sizi istemem. Çalışanlarımın sabah evinden çıktığında buraya huzurlu gelmesini isterim. Burada bir kavga, gürültü, gerginlik olsun istemem.
"KOLEKSİYONERLİĞİM ÇOCUKLUĞUMA DAYANIYOR"
* Tarihe ve koleksiyonculuğa ilginiz var, aynı zamanda bir koleksiyonersiniz. Nereden geliyor bu durum?
Bir şeye sahip olmanın ve onun değeri ile kültürünü anlamanın genetik kodlardan geldiğini düşünüyorum. Sonradan öğrenilen bir şey değil. Koleksiyonculuğum küçük yaşlardan geliyor. Çok küçük yaşlarda pul koleksiyonu yaptım. Küçüklüğümüzde sürpriz yumurtalar vardı. O yumurtalardan çıkan metal askerleri toplardım. Yani bu gelenek, eskilerden geliyor. Öte yandan bir gün bir arkadaşım El Cezeri'nin bir kitabını bana hediye etti. Bu kitabı okurken bizim ürettiğimiz armatürlerin birebir aynısını gördüm. O zaman yaklaşık 1200'lü yıllar... Tam 800 yıl önce bizim ürettiğimiz gaz armatürlerinin aynısı... O zaman çok etkilenmiştim. Bir gün Kaş seyahatimde de bu kitaptaki musluğun aynısını gördüm. 200-300 yıllık tarihi bir musluktu. Sonra onu satın aldık. Böylelikle benim koleksiyonerlik serüvenim başlamış oldu. Ama Türkiye'de böyle tarihi şeylerin satılması ve alınması yasak. Ben de başvurdum ve 2006 yılında resmi olarak bir koleksiyoner oldum. 5 binin üzerinde eserle dünyadaki en önemli mutfak kültürü koleksiyonuna sahibiz. Şu an müze olarak vasfımız yok ama yakında olacak. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na resmi başvurumuzu yaptık. Burası artık özel bir müze olacak. Belki daha sonra bu müzeyi, şehir merkezine taşıma planımız da var...
"TEKNE ORTAMINI SEVİYORUM"
* Bir de tekne tutkunuz var. O nasıl başladı?
Denizi ve yüzmeyi çok seviyorum. Tekne de çok keyifli bir iş. Birkaç arkadaşımın da teknesi vardı. Onların yanına gide gele bu kültürü de öğrenmiş olduk. Tekne esasında bir çeşit evdir. Ama size özel bir yerdir. Herkesin bireysel olarak kafa dinleyeceği bir yere ihtiyacı vardır. Benimki de tekne. Tekne ortamını seviyorum. Orada oturup kafa dinlemek ya da sadece boş boş durmak, bir kahve içmek benim hoşuma gidiyor. Benim için hani tekne demek huzur demek. Kaçacağın, kafanı dinleyeceğin bir yer demek.
* Hem kariyer hem de sosyal hayat yolculuğunuza baktığınızda neler geçiyor aklınızdan?
Övünmeyi hiç sevmem. Ama baktığımda gurur duymasam da ya iyi ki yapmışım dediğim birçok şey var. İyi ki ben yapmışım... Bunun verdiği bir haz da var. Ama bu haz böyle ego seviyesinde değil. Hiçbir zaman da olmadı. Okudukça öğreniyorsunuz, böyle bir gerçek var. Şöyle bir gerçek var, senin doğduğun iklim, mevsim, coğrafya, tarih; muhakkak ki kaderini ve davranış modelini etkiliyor. İsteseniz de istemeseniz de bu böyle. Ben mesela kışın doğmuşum, kış nedir, zorluktur. Benim yolculuğum oradan başlamış işte. Örneğin yazın doğanlar daha rahat insanlardır.
* Peki 20'li yaşlardaki kendinize ne söylemek isterdiniz?
Belki her gün onlarca pişmanlığımız oluyor. Pişmanlığım yoktur demek, insanın kendisiyle çelişmesi demektir. Örneğin şimdi 20'li yaşlarda olsaydım çok iyi İngilizce öğrenmeye çalışırdım. Ya da kitap okumanın ne kadar kıymetli ve değerli olduğunu daha o zaman idrak etmek isterdim. Öte yandan şu da var, pişmanlıklar elbet var ama bunlar keşke demek değil. Biraz kadere de inanan bir insanım. Her pişmanlık bir öğretidir çünkü. Yapılan her yanlış size bir deneyim olarak geri döner. Öte yandan ben küçüklüğümde çok travma yaşadım. Benim bugün ben olmamı sağlayan da o travmalardır.