Platin Dergisi'nin #PlatinPortre köşesinde ekonomi ve iş dünyasının önde gelen isimlerini ağırlamaya; iş insanı profilleriyle birlikte sosyal kimliklerine de odaklanmaya devam ediyoruz. İstanbul Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği (İDMİB) ve Türkiye Deri Vakfı (TÜRDEV) Yönetim Kurulu Başkanı Güven Karaca ile Bodrum Türkbükü'ndeki evinde bir araya geldik. Ailesiyle birlikte büyük bir misafirperverlikle bizi ağırlayan Güven Karaca sorularımızı içtenlikle yanıtlarken; kendinden emin, hızlı ve incelikli yanıtlarıyla da derin portresini gözler önüne sermiş oldu. Tüm detaylarıyla sohbetimizde...
"ENDİŞEMİZ DEPREM, HEYECANIMIZ TÜRDEV"
* Öncelikle nasılsınız, şu ara kafanızı ne meşgul ediyor?
Hayatımızda endişeler de var heyecanlar da. Bugünlerde normal rutin hayatımızın ve işimizin dışında endişemiz tabii ki deprem. Deprem hayatımızı en çok psikolojik açıdan etkilese de ekonomiye etkisi de yadsınamaz. Yaralar kolay kolay sarılmıyor. Herkese söylüyorum, depremin etkilerini gidip görmek lazım, basında veya televizyonda gördüğünüzden daha fazlası yaşananlar. Bu gidip görenlere bir insanlık dersi olur. Ben de gittim. Gittiğim günün öğlenine kadar konuşamadım, nutkum tutuldu. Dolayısıyla endişemiz deprem ve insanlarımız. Heyecanlarımız ise daha başka. Nisan ayında TÜRDEV'in başkanlığını aldım. Açıkçası yeni bir görev almaya niyetim yoktu çünkü vaktim yoktu. Ama insana dokunalım, güncel ihtiyaçları görsün istedim. Ayrıca son yıllarda eğitim ve insan kaynağında çok ciddi açıklarımız var. Bu açığı da giderelim diye düşündüm. Tüm bunları dediğim süreç, TÜRDEV'in Genel Kurulu'na denk geldi, ben de talip oldum. Bunun nedeni biraz da Hatay'da gördüklerimden. İşten geldim evime, evimden gittim işime... Bence bu adil ve yeterli değil. Muhakkak topluma faydalı bir şeyler daha yapmak zorundayım bu memlekette, fark yaratmam gerekiyor. Ülke ekonomisine, kendime ve çalışanlarıma saygım için bunu yapmam, STK'larda herkesin vizyonu olmam, önünü açmam gerek. Diğer türlü standart düzen, benim kabullenebildiğim bir yaşam tarzı değil. Tamamıyla toplumcu yani insana faydalı şeyler yapmak zorundayız.
* Karakterinizde en öne çıkan şeyin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Koç burcuyum, yükselenim de koç. Beni tanıyanların hepsi burcumun insanı olduğumu söylerler. Çok projeci, çok liberal ruhlu derler. Ben de öyle düşünüyorum. Programlı ve planlı biriyim. Ne zaman ne yapacağımı çok iyi bilirim. Zaman yönetimine çok önem veririm. Öte yandan çok da ekipçi biriyim. Planladınız, zamanınızı iyi yönettiniz ve takımınızı da iyi oluşturdunuz. Tüm bunları çok doğru kurgulamak şart. En kuvvetli yanlarım bunlar olsa gerek...
"HATAYA DEĞİL, KONUŞULMASINA KIZARIM"
* Peki tüm bunlar yaptığınız işe; deri ve deri sektörüne nasıl yansıyor?
Her pazar akşamı STK'larım olsun, ailem olsun veya kendi iş yerim olsun; muhakkak o haftanın plan programını yaparım. Herkesin elini ayağını çektiği saatte ben işlerimi programlarım, bu yıllardır böyle. Bu nedenle pazar akşamları biraz daha uykusuz geçer benim için. Plancı olduğunuz, zamanı yönettiğiniz ve takımınız da iyi olduğu zaman her yerde başarı geliyor. Elbette eksiklerimiz olacak, insan evladıyız. İnsanın olduğu her yerde hata olur. Hataya kızmam ama iletişim bozukluğuna kızarım. Evet bir hata yaptık ama bunu saatlerce konuşmaya gerek yok. Hemen iletişimimizi sağlayalım ve çözüm odaklı olalım. Bu bize fayda sağlar, diğer türlüsü değil.
"EĞİTİME VE BİLGİYE SAYGILI OLMAK ZORUNDAYIZ"
* Hem İDMİB hem de TÜRDEV başkanı olmak büyük bir sorumluluk; hem ilgili sektör üreticileri hem de ülke ekonomisi bağlamında... Bu sorumluluk hakkında ne düşünüyorsunuz?
Topluma ve insana faydalı olabilmek için her zaman en üst seviyeye gelmek zorundayız. Ben bunu yapmaya çalışıyorum. Bunları yaparken önümüzde engeller çıkmayacak mı, elbette çıkacak. Çünkü dünya çok hızlı. Ekonomi, sosyal hayat; her gün bir değişikliğe ihtiyaç var. Değişikliğe ihtiyaç duyduğumuz noktada da değişimi nasıl yapacağımızı bilmeliyiz. Bu da eğitim ve bilgiyle oluyor. Eğitime ve bilgiye saygılı olmak, sonuna kadar desteklemek zorundayız. Karşılaştığımız problemlerde ise kendimizi değiştirmeye çalışırız genelde. Ben bunun yanlış olduğuna inanıyorum. Kendini değiştirmeye çalışma. Kolay olan nedir? İş yapış yöntemlerini değiştir. Sen kendini değiştirmeye çalışırsan yıllar sürer ve kendini aldatırsın. İş yapış yöntemlerini değiştirirsen her işin çözülür. Dolayısıyla iş yapış yöntemlerini değiştirmeye açık olmamız; bunun için de tetikte olmamız gerekiyor.
"KİTAP OKUMAK BENİ BESLİYOR"
* Çok kitap okur musunuz?
Ayda bir mutlaka bitirmeye çalışırım. Mesela buraya gelirken iki kalın kitap aldım. Birisinin yarısına kadar geldim. Tabii sosyal medya bunu biraz engelliyor. Eskiden daha çok okurduk. Şimdi sosyal medya veya Netflix dizileri daha cazip geliyor insana. Gündem de çok yoğun. Ama ne zaman kitap okursunuz? Kaçtığınız noktada kitap okursunuz. Kaçtığınız nokta ise cazip şeylerle dolu. Kitap okuma alışkanlığımız azaldı ama bırakmadık. Yani ben hiçbir zaman bırakmadım, daima oradan beslendim. Kitap okumak bildiğimiz birçok şeyi hatırlamamıza neden oluyor. Aynı zamanda yeni bir strateji ve bir yol gösterici. Bu nedenle ihmal etmemeye çalışıyorum.
"HAYATIMDA HİÇBİR PİŞMANLIĞIM YOK"
* Yirmili yaşlarınızdaki kendinize ne söylemek isterdiniz?
Bir erkeğin kişiliği 40'ından önce oturmuyor bence. Yani 20 ile 40 yaş arası erkekte hep bir deneyim. Hep bir deneme, yanılma, hata, doğru, yanlış arasında gidip geliyor. Benimki de öyle geçti. Hep aileme problem çıkartan, çevreme problem olan, daima farklı olmayı isteyen bir yapım oldu. Dolayısıyla değişik bir hayatım vardı aslında. Yani hep denedim, hep daha fazlasını zorladım. Çok klasik bir laf olabilir ama hiçbir pişmanlığım yok. Şu anda 46 yaşındayım. Geri dönüp şunu söylerdim: "İyi ki öyle yaşamışsın, iyi ki öyle tavırlar sergilemişsin. Aynen devam."
"TÜRKİYE'NİN İLK VE TEK SANAT FONUNU KURDUK"
* Güven Bey bir de koleksiyonerlik tutkunuz var. Biraz da bundan bahsedelim...
Koleksiyonerliğe 2007'de başladım. Bir mekâna gittiğimde dahi, duvarında sanat eseri varsa mutlu oluyorum. Bunu hissettiğim noktada da artık benim için durdurulamaz bir tutkuya dönüştü sanat. Üst üste alımlarım oldu. Türkiye'de sanat ileriye doğru gidiyor, gelişiyor. Tabii ki her zaman genç sanatçıları desteklemek çok önemli. Çok değerli sanatçılarımız var, yaşayan yaşamayan... Fransız dönemi sanatçılarına ilgi duyuyorum. Sık sık eser alımı yapıyorum. Aynı zamanda SPK onaylı, Azimut Sanat Fonu'nun yatırımcı ortağıyım. Türkiye'nin ilk ve halen tek sanat fonu. Arkadaşımla birlikte kurduk. Burada yatırımlar yapıyor, günümüzdeki sanatçıların finansman sıkıntılarının olmaması için faaliyetler gösteriyor, ülkemizde sanatın gelişmesi için çaba sarf ediyoruz.
"AİLE İLİŞKİLERİME DAİMA ÖZEN GÖSTERDİM"
* Babanızla özel bir diyaloğunuz var. Hayatınızda hiçbir pişmanlığınızın olmamasında onun nasıl bir katkısı var?
Bütün insanların kariyerinde ve hayatında ebeveyn ve çocuk ilişkisi en önemli duygusal bağ. Bu duygusal bağda kopukluk olduğu sürece bir tarafınız eksik oluyor. Ben öyle bir eksikliği babam veya annemde hissetmedim. Sağ olsunlar her zaman maksimum destek verdiler. Tabii ki kariyer planında ya da iş planında çok kavga ettik, çok çelişkilerimiz oldu. Bazen çok farklı düşünceler içerisinde olduk. Ama eninde sonunda ben kafama koyduğumu yaptım. Tepki gösterdiler, ardından kabullendiler. Ama hiçbir zaman ailemi kırma seçeneğini seçmedim. Her şeyi düzeltebilirsiniz ama bir ebeveyn kalbini, kırılan kalbi düzeltmek zordur. Bu nedenle her zaman aile ilişkilerinde pozitif olanı tercih ettim. Gerekiyorsa ödün verdim. Ama yine de aile ilişkilerinin kuvvetli olmasına özen gösterdim. Ailem benim verdiğim kararları eleştirdi ama önümde durmadılar veya yapma demediler. O yüzden de onlara karşı "Allah razı olsun" demekten başka hiçbir seçeneğim yok. Kaldı ki beni deri sektörüne yönlendiren de bizzat babamın kendisidir...
"ÇOCUKLARINIZA ALTERNATİFLER SUNUN"
* Peki siz kendi çocuklarınıza ne söylüyorsunuz?
Çocuklarım benim işimi yapsın yapmasın, onların mutluluğundan başka hiçbir dileğim yok. Bazen yönlendirilmelere de ihtiyaçları var tabii. Onlara karşı kayıtsız kalmak da bir çözüm değil. Kuvvetli yanları ve zayıf yanları var. Bunları onlara alternatifler olarak sunmak gerekiyor. Bu alternatiflerden hangisini seçersin? Anne-babalıktaki en önemli şey... Onlara bir şeyi söylemeyin ya da onlardan bir şeyi yapmasını istemeyin; alternatifleri sunun. Alternatiflerin içerisinden kendi seçsin. Kendi kararı olsun. O zaman onu daha çok sahiplenecektir. Ben böyle ilerlemek gerektiğini düşünüyorum. O zaman çocuklar kendi yollarını bulacaklar."FAYDA SAĞLAMAK BENİM ZİRVEM"
* Bundan sonrası için kaygınız nedir?
Kendime herhangi bir kariyer planlaması veya pozisyon belirlemiş durumda değilim. Tüm bulunduğum STK'larda önce hayat boyu insan ve toplum var. Biz insan yetiştirmeye çalışıyoruz. İnsan parayla değil, iletişimle yetişir. Her koltuğu bırakabilecek biriyim. Ama insana ve topluma fayda sağlama gayelerim nedeniyle bırakmak istemem. İşte benim zirvem de burası; fayda sağlamak. Çocuklarımız ve memleketimizle ilgili iyi şeyler yapmaya çalışıyoruz. Standart işlerimizin dışında faydalı işler yapan bireyler olmak zorundayız. Özellikle iş insanlarından bunu talep ediyorum. Bu bizim insani görevimiz. 70-80 yıllık bir serüvenin içerisinde gidip geleceğiz... Bu noktada sen ne yazdın CV'ne diğerlerinden farklı olarak? Benim bakış açım tam olarak bu.
"EMEKLİLİĞE İNANMIYORUM"
Kimseyi yargılamak istemiyorum ama insanlar ekonomik özgürlüklerini tamamladığı noktada acaba hangi hobiyle uğraşsam diye başlıyor olaya. Bunu çok doğru bulmuyorum. Çünkü yaşamın kendisi de bir hobi. Eviniz, çocuklarınız, işiniz de bir hobi. Ben işimi de hobi gibi görerek yapıyorum. Bu nedenle işimi yaparken çok zevk alıyorum. Bunların dışında benim hayatımda sanat var. Buna hobi demek istemiyorum mesela. Çünkü o benim yaşamımım içerisinde bir şey. Bakın ben şu an Bodrum'dayım. 3 gündür çalışıyorum. Sanmayın ki tatil yapmıyorum, tatil de yapıyorum. Sanmayın ki çalışmıyorum, çalışıyorum da. Ben ikisini de birleştiriyorum. Hayatımın her döneminde birleştirdim. Ve bu beni mutlu ediyor.
Örneğin tatile gittim hiçbir şey yapmadım, 5 gün boyunca dinlendim, yattım, kalktım, eğlendim, hiçbir şey yapmadım; işte ben bunu hiçbir zaman yapmadım, hayatımda böyle bir şey hiç olmadı. Bunu arzu etmedim hiç. Çünkü o hayat beni sıkar. Mesela ben emekliliğe de inanmıyorum. Örneğin babam, 1950 doğumlu. Benden önce kalkıyor, benden sonra iş yerinden çıkıyor. Belki ona benzemiş de olabilirim. Babam benim için gurur kaynağı.