Sadece ülkemizin değil, dünyanın da en değerli müzelerinden biri İstanbul Modern. Gerçekleştirdikleri sergiler, aldıkları ödüller, ülkemize getirdikleri uluslararası sanatçılar, yaptıkları iş birlikleri, geliştirdikleri programlar ve dahası bunu kanıtlar nitelikte zira. Bu yıl 20. yaşını kutluyor İstanbul Modern. Ne mutlu ki Türkiye kültür sanat ortamına kattığı her şeyle çok özel ve kıymetli bir yerde duruyor. İstanbul'un biriciği de diyebiliriz onun için. 7'den 70'e herkese hitap ediyor, İstanbul'un en tarihi noktalarından birinde yer alıyor. Hal böyleyken biz de müzenin 20'nci yaşı vesilesiyle İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Hem müzeye hem de müzenin geçmişten günümüze geçirdiği serüvene dair konuştuk...
"FİKİR HEPİMİZİ HEYECANLANDIRMIŞTI"
*İstanbul Modern'in kuruluş öyküsü, merhum Nejat Eczacıbaşı ile daimi bir sanat müzesi kurma fikrinin oluşmaya başladığı yıllara nasıl uzanıyor? Nejat Bey'in vefatından sonra sizin liderliğinizde Feshane'de başlayan yolculuk 2004 yılına kadar nasıl devam etti?
Bu fikir, 37 yıl öncesine, 1987'de düzenlenen 1. Uluslararası İstanbul Bienali'ne dayanıyor. O dönemde Nejat Eczacıbaşı, modern sanat müzesi ihtiyacını vurgulamaya başladı. Fikir hepimizi heyecanlandırmıştı ama hayata geçmesi çok uzun sürdü. İlk deneme, Haliç kıyısındaki Feshane binasının müzeye dönüştürülmesi projesiydi. Maalesef türlü zorluklar sebebiyle proje hayata geçirilemedi. Nejat Bey'in 1993'teki vefatından sonra, 17 yıl süren bir mücadele ve mekan arayış dönemi geçirdik. İstanbul'da bir modern sanat müzesi açma planımı paylaştığımda, kamu ve özel sektörden maalesef yeterli destek bulamadım. 2000'lerin başında, Boğaziçi Üniversitesi'nde Müze İşletmeciliği dersi vermeye başladım. Tam o sırada, 8. Uluslararası İstanbul Bienali mekanlarından biri olan 4 No'lu Antrepo'nun müzeye tahsisi gündeme geldi. Binanın durumu son derece kötüydü ama kısa sürede renovasyonu tamamlayarak eski bir depoyu sanat müzesine dönüştürmeyi başardık.
"MÜZENİN AÇILIŞ BİR MİLATTI"
*2004 yılına geldiğimizde Türkiye'nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi olarak hayata geçen İstanbul Modern, o günlerde sizin için ne anlam ifade ediyordu?
İstanbul Modern'in açılışı, 2000'li yıllardaki sanat yaşamımızda önemli bir kilometre taşıydı. Açılışın bir milat olduğunu söylemek yanlış olmaz. Müze, çağdaş sanat müzesi tanımını zenginleştirirken, sanatseverler için bir yaşam alanı, sanat profesyonelleri için ise bir okul oldu. Türkiye ve dünyadan yapıtların ve sanatçıların ziyaretçilerle buluşmasının yanı sıra, bir müze çatısı altında eğitim, sinema, atölye, söyleşi ve seminer gibi pek çok etkinliğin düzenlenebileceği, kütüphanesinde, restoranında zaman geçirilebileceği bir anlayışla tanışıldı. O zamana kadar böyle bir müzecilik örneği olmadığından gerek sanat dünyası gerekse de ziyaretçiler için artık yeni bir dönem başlamış oldu. Gerçek anlamda bir sanat, öğrenme ve iletişim mekanı olarak kısa sürede çok hızlı yol aldı. Düzenlenen sergiler, eğitimler, sinema programları, etkinlikler ve iş birlikleriyle çağdaş sanat müzesi tanımının içini dolduruldu. Modern ve çağdaş sanat farkındalığını artırarak, Türkiye'deki müzecilik anlayışına yeni bir soluk kazandırdı, kültürel bir cazibe merkezi haline geldi.
"MÜZE AÇILDIKTAN SONRA, DESTEKÇİ SAYIMIZ ARTTI"
*Müze açılış sürecinde neler yaşandı? İlk sergileri hatırlatmak gerekirse...
Çok kısa sürede eski bir yük deposunu dönüştürmemiz gerektiği için oldukça sıkı bir çalışma dönemi geçirdik. Melkan Gürsel liderliğinde, Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından projesi hazırlanan binanın açılışını 11 Aralık 2004'te gerçekleştirdik. İstanbul Modern, ilk günden itibaren Türkiye'nin sanatsal yaratıcılığını uluslararası arenada paylaşmayı amaçlıyordu. 20. yüzyıl Türkiye resmindeki etkileşimler, ilişkiler ve karşıtlıklara odaklanan 'Gözlem, Yorum, Çeşitlilik', Türkiye'de fotoğrafın Cumhuriyet sonrası serüvenini gözler önüne seren 'Bizden Görünenler' ile müzenin kuruluş sürecini belgeleyen 'İstanbul Modern'e Doğru', açılış sergilerimiz olarak ziyaretçileri karşılamıştı. Müze açıldıktan sonra, destekçi sayımız arttı ve kamu ile özel sektör bir araya gelerek müzeyi destekleme modelini benimsedi. Bunlar o dönem hiç bilinmeyen, deneyimlenmemiş kavramlardı. O yüzden İstanbul Modern, Türkiye'de yeni bir müzecilik anlayışının gelişmesine önemli katkılarda bulundu.
"TARİHİ DOKU İLE MODERN SANAT ARASINDA BİR KÖPRÜ KURDU"
*Öncelikle İstanbul, daha sonra da Türkiye ve dünya İstanbul Modern'i nasıl karşıladı? Tophane gibi tarihi bir bölgenin çehresini çevresini nasıl etkiledi o yıllarda?
Açılışa kadar geçen o zorlu süreci unutturacak geribildirimler aldık. Sanatçılar, sanat kurumları, iş dünyası, sanki herkes İstanbul Modern'in açılmasını bekliyormuş gibiydi. Sadece sergiler değil; etkinlikler, eğitime yönelik faaliyetler ve sanatın farklı alanlarını kapsayan disiplinlerarası projeler o kadar çok ilgi gördü ki, üç ay içinde 100 binin üzerinde ziyaretçiye ulaştık. İstanbul Modern, herkes için bir öğrenme, iletişim, buluşma noktası ve cazibe merkezi haline dönüştü. İstanbul Modern'in Tophane gibi tarihi bir bölgede yer alması hem bölgenin çehresine hem de sosyal yapısına önemli katkılar sağladı. Müze, Tophane'yi yeni bir kültürel çekim merkezi haline getirerek tarihi doku ile modern sanat arasında bir köprü kurdu. Bu durum, bölgenin turizmine de fayda sağladı ve sanatseverlerin yanı sıra daha geniş bir kitleyi de buraya çekti.
"BİZ NEREDEYSEK ONLAR DA ORADA OLDU"
*2004-2018 sonrasında Beyoğlu'na geçici olarak taşındınız. Bu süreç nasıl yönetildi? Ziyaretçiler açısından yer değişikliği ilgide herhangi bir azalmaya sebep oldu mu?
Tophane bölgesinin dönüşüm projesine girmesi sebebiyle faaliyetlerimizi geçici de olsa başka bir mekanda sürdürmek istiyorduk. Yeni binamızın inşaatı süresince kapalı kalmak istemedik. O yüzden Beyoğlu'nda, alan küçülse de yola devam edebilmek için uygun bir binayı geçici müze haline getirdik. Taşınma süreci, Eser Kayıt Bölümü'ndeki ekibimizin önderliğinde gerçekleştirildi. Yapıtların fotoğraflanması, toplanması, paketlenmesi, taşınması bir laboratuvar ortamındaki uzmanların titizliğiyle gerçekleşti. Yurt dışına çok sayıda yapıt göndermemiz ve sergi açmamız sebebiyle bu konuda tecrübeli olmamız en büyük avantajımızdı. Mart 2018'de antrepoya veda ettik, mayısta geçici mekanda ziyaretçilerimizle buluştuk. İstanbul Modern'in dinamik ve sadık bir izleyici kitlesi var. Biz neredeysek onlar da orada oldu.
*Ve İstanbul Modern yeni binasında ziyaretçileriyle buluştu...
Evet büyük bir buluşma oldu. Bu bölge tümüyle yenilenirken biz de uzun zamandan beri hayalini kurduğumuz dünya standartlarında bir müze binasına kavuştuk. Tüm bu bölgenin yenilenmeye, güncel hayatın içinde olmaya ve topluma açılmaya ihtiyacı vardı. Ziyaretçi sayılarımıza baktığımızda bu yeni oluşumun birbirini olumlu etkilediğini söyleyebiliriz.
"EN TEMEL ÖZELLİĞİ ŞEFFAF BİR MİMARİYE SAHİP OLMASI"
*Yeni müzenin özellikleri neler? Size göre dünyadaki benzerleri arasında nasıl bir konuma sahip?
Renzo Piano, Pritzker Mimarlık Ödülü sahibi bir mimar. Özellikle müze ve sanat kurumu tasarımlarında çalışmış ve bu alanda uzmanlaşmış olmasının yanı sıra, imzasını taşıyan yapıların o şehrin simge binalarından biri haline gelmesi, bizim de kendisiyle çalışmak istememizin en önemli nedeniydi. Binanın en temel özelliği şeffaf bir mimariye sahip olması. Sanat yapıtlarından rol çalmayan yalın tasarımı, sanat eğitimine ayrılan alanları, seyir terası gibi pek çok özelliğiyle dikkat çekiyor. Dünya çapında modern sanat müzeleri arasında İstanbul Modern, özgün mimarisi ve İstanbul'un tarihi dokusu ile birleşmesi onu çok özel bir yere taşıyor. Sanat dolu bir gün geçirebileceğiniz bir yer İstanbul Modern. Ziyaretçi rekorları kırdığımız dönemlerden geçiyoruz. O yüzden, hayallerimin ötesinde bir müzeyi ülkemize kazandırdığımız için çok mutluyum. Geçtiğimiz günlerde açıklanan bir ödülümüz daha oldu. Architecture MasterPrize'ın 'Kültürel Mimarlık' kategorisinde ödüle layık görülen yeni müzemiz 14 binadan yedisine verilen 'En İyilerin En İyisi' unvanını kazandı. Son olarak dünyanın en prestijli mimarlık etkinliklerinden biri olan Dünya Mimarlık Festivali'nin (World Architecture Festival) 'Tamamlanmış Yapılar-Kültür' kategorisinin de kazananı oldu.
*20 yıl içerisinde sizi en çok etkileyen etkinlikler sergiler neler oldu?
20 yıla sığdırdığımız birçok sergi, etkinlik, proje ve iş birliği var; bu nedenle tek bir veya birkaçını seçmek oldukça zor. Hem müzemiz hem de Türkiye sanat ortamı için kritik öneme sahip sergiler düzenledik.
Kurucu sponsorumuz Eczacıbaşı Topluluğu'nun desteğiyle yeni müze binamızda açılışını gerçekleştirdiğimiz, dünyaca ünlü sanatçı Olafur Eliasson'un 'Senin beklenmedik karşılaşman' sergisini özellikle vurgulamak isterim. Bu sergi, Eliasson'un ülkemizdeki ilk kişisel sergisi olmasının yanı sıra, sanatçının 30 yıllık kariyerinden derlenen dikkat çekici bir seçki sunuyor. Bu tür önemli projeler, müzemizin gelişiminde ve Türkiye'nin sanat sahnesinde büyük bir etki yaratıyor.
"BU DÖNÜŞÜM GELECEĞE UMUTLA BAKMAMI SAĞLIYOR"
*İstanbul Modern geçtiğimiz 20 yılda size göre nasıl bir gelişim ve dönüşüm yaşadı?
20 yıl dünya genelindeki sanat müzeleri için kısa bir süre gibi görünse de İstanbul Modern için bu zaman dilimi önemli bir mesafe kat ettiğimiz anlamına geliyor. Açılışına kadar karşılaştığımız zorluklar ve engeller, müzenin kapılarını araladıktan sonra sona erdi. Kamu, yerel ve özel sektör, müzemizin arkasında güçlü bir destek oluşturdu ve bu süreçte kendine özgü bir model ortaya çıktı. 20 yıl önce hayalini kurduğum, önünde kuyrukların oluştuğu ve dünyaca ünlü bir mimarın imzasını taşıyan bir sanat müzesini ülkemize kazandırmış olmak, benim için büyük bir mutluluk kaynağı. Yeni müze binamızın hem Türkiye'den hem de uluslararası sanatçıların yapıtlarını ziyaretçilerimizle buluşturması, onu şimdiden şehrin simge yapılarından biri haline getirmiş durumda. Geleceğe umutla bakmamı sağlayan bu dönüşüm, İstanbul Modern'in sanata katkısının bir göstergesi.
"MÜZE DENEYİMİNİ ZENGİNLEŞTİRİYORUZ"
*Dijital dünya ve yapay zeka her alanı etkilediği gibi sanatı, sanatçıları, müzeleri, sanatseverleri de etkiliyor. Siz bu konuda neler yapıyorsunuz?
Pandemi dönemiyle birlikte hız kazanan dijitalleşme eğilimini, yeni müze binamızda da sürdürmeye çalışıyoruz. Müze koleksiyonundaki eserleri daha etkin bir şekilde izleyiciyle buluşturmak amacıyla, dokunmatik ekranlı kiosklar ve artırılmış gerçeklik uygulamaları gibi yeni içerikler geliştirdik. Bu uygulamalar sayesinde, koleksiyon sergimizdeki eserleri artırılmış gerçeklik teknolojisiyle deneyimlemek mümkün. Hem yetişkinler hem de çocuklar için tasarlanmış etkileşimli ve duyusal bir sergi deneyimi sunarak, ziyaretçilerimizin sanata daha yakın hissetmelerini sağlıyoruz. Bu sayede, dijital dünyanın sunduğu olanakları sanatla birleştirerek, müze deneyimini zenginleştiriyoruz.