Yeni enerji kavramı, alternatif enerji kaynakları ve elbette yeşil hidrojen öncelikli hedeflere dönüşmüş durumda. Bu dönüşümü nasıl yorumlarsınız?
Büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bir yandan iklim eylemi bir yandan sürdürülebilirlik anlayışı, yenilenebilir enerji kaynaklarını, 'tercih''olmaktan çıkararak 'zorunluluk' haline getiriyor. Sanayi devrimi, insan-doğa ilişkisinde de olağanüstü değişikliklere sebep oldu. Üretimden ısınma ve ulaşıma, her alanda, fosil yakıtlar yani petrol türevi yakıtlar kullanıldı. Bu durum, atmosferi de karbon açısından zenginleştirince, sera gazı etkisi oluştu. Isı yükseldi. Alınan türlü önlemin arasında öne çıkan başlıklardan biri, yenilenebilir enerji oldu.
"HİDROJEN, DOĞALGAZDAN 4 KAT DAHA VERİMLİ BİR YAKIT OLARAK KULLANILABİLİYOR"
* Yenilenebilir kaynakların sağladığı avantajlardan bahsedebilir misiniz?
'Yenilenebilir enerji' ve 'sürdürülebilir gelecek'... Bu iki kavram birbiriyle o kadar iç içe yürüyor ki, her çabamızın karşılığını içinde görebiliyoruz. Yenilenebilir enerji kapsamında; rüzgar ve güneş enerjisi gibi yöntemlerle elektrik elde ediyor. Sonra bu enerjiyi elektroliz yöntemi ile suyu atomlarına ayrıştırmada kullanıyoruz. Bildiğiniz gibi 2 hidrojen bir oksijen atomu, bir su molekülüdür. Elektroliz yöntemi ile suyu ayrıştırınca hidrojen ve oksijen ayrı ayrı depolanabiliyor. Hidrojen, doğalgazdan 4 kat daha verimli bir yakıt olarak kullanılabiliyor. Oksijen, öncelikle sağlık sektörü için depolanıp dağıtılabiliyor. Sonrası daha da çarpıcı; hidrojeni yakıyorsunuz, atık saf su oluyor. Bir kaza yaşandı mesela, araba hidrojenle çalışıyor olsun, ağzını egzos borusuna dayayan biri saf su içebilir. Bunu, gerçek bir öneri olarak değil; hidrojen/oksijen/yakıt/atık ilişkisini vurgulamak için anlatıyorum. Yeşil hidrojenin henüz alternatifini göremiyorum. Atık yönüyle bakınca; üretirken saf oksijen, tüketirken saf su kalıyor geriye.
* Yeşil hidrojenin enerji sektöründe 2050 yılına kadar nasıl bir yer tutacağını düşünüyorsunuz?
AB, yeşil hidrojen sektörünün lokomotifi olacak. Avrupa Birliği, 2050 karbon sıfır hedefinde öncelikle yeşil hidrojeni işaret ediyor. 2030 yılı itibariyle, AB yılda 10 milyon ton yeşil hidrojen üreteceğini, 10 milyon ton da ithal edeceğini söyledi. 27 Avrupa Birliği ülkesinin 17'si yeşil hidrojen stratejisini açıkladı. Daha bir kaç ay önce, salt pazarını oluşturabilmek amacıyla 3 milyar Euro sermayeli 'Avrupa Hidrojen Bankası' kurulacağını duyurmuşlardı. Bunlar makro kararlar ve yapısal hazırlıklar. Ülke bazlı çok güçlü örnekler de var. İskoçya'da bir kasabada, tüm evsel enerji ihtiyacının yeşil hidrojenle sağlandığı bir pilot proje uygulamaya geçiyor. Almanya'da Köln Belediyesi, yeşil hidrojenle çalışan 140 otobüs ile hizmet veriyor. Bremervörde'de yeşil hidrojenle çalışan banliyö trenleri yaz sonunda seferlerine başladı. Emisyonsuz ve gürültüsüz trenlerden duman ve gaz yerine, yalnızca buhar ve yoğunlaştırılmış su çıkıyor. İtalya'nın Lombardiya Bölgesi'nde 6 tren ve Fransa'nın dört ayrı bölgesinde 12 tren şu anda faal durumda. Bu somut örnekler, 'süratle' hareket etme talebimizin dayanaklarındandır.
"TÜRKİYE, YEŞİL HİDROJENDE İHRACATÇI OLABİLİR"
* Türkiye için yeşil hidrojenin önemi nedir? AB ülkeleri ile kıyaslayınca, potansiyel nasıl görünüyor?
Türkiye'nin cari açığına sebep olan en önemli kalemlerden biri enerji... Müthiş bir güneş ve rüzgar enerjisi üretme potansiyelimiz var. Büyük bir rüzgar nehrimiz var. Konya, Karaman, Aksaray, Van başta olmak üzere, GES (Güneş Enerjisi Santrali) için son derece verimli alanlar. Kurulu güç potansiyelimiz, 100 bin MW olarak hedeflenebilir. Şu anda 8 bin 900 MW civarında. Almanya kurulu gücü ise 60 bin MW civarında. Bu verileri lehimize çevirmek zorundayız. Çünkü, sadece 2021 yılında, güneş ve rüzgardan elde edilen elektrik sayesinde, ithalatımız 7 milyar dolar daha az gerçekleşti. Yani cari açık, 7 milyar dolar azaldı.
"YEŞİL HİDROJEN STRATEJİSİ, YEKDEM KADAR DEĞERLİ BİR YAPI OLUŞTURACAK"
* Yeşil hidrojene yatırım yapılmasını sağlamak adına hangi adımların atılması gerekiyor? Dernek olarak faaliyetleriniz, bu alanda nasıl şekilleniyor?
Üyelerimiz arasında dünyanın en büyük yeşil hidrojen üreticisi, Türkiye'de elektrik pazarının en güçlü isimleri, yenilenebilir enerjide GES, RES ve hidroelektrik santraller ile sektörde söz sahibi şirketler var. Elektrik/enerji piyasasının son 30 yıllık oluşumunda görev almış, yön vermiş bürokratlar ve akademisyenlerden oluşan üyelerimiz var. H2DER olarak, kısa sürede bir araya gelebildik. Yeni üye katılımları devam ediyor. Dünyada ve özellikle AB'de yaşanan gelişmeleri dikkatle izliyor, analiz ediyor, veri paylaşımında bulunuyoruz. Kamuyu, yeşil hidrojen konusunda bilgilendirecek içerikler oluşturuyor, medyada H2DER varlığı ile yeşil hidrojen konuşulmasını sağlıyoruz. İSO ve İTO gibi yapılar ile eğitim/bilgilendirme iş birlikleri üzerine çalışıyoruz. AB projeleri içinde yer alarak, Türkiye'nin yeşil hidrojen sektörü oluşumunda katkı üretmeyi hedefliyoruz. Almanya, 2030 yılı itibari ile elektrik tüketiminin yüzde 70'ini yeşil hidrojenden sağlayacağını açıkladı. Kaynakları, bunu karşılamaya yetersiz. En az yüzde yetmişini ithal edecek. Türkiye'nin, bu ithalatın yarısını karşılayabilecek potansiyelini bizzat Almanlar dile getiriyor. Ama, bir yandan Afrika ülkeleri ile iyi niyet mektuplarını da imzalıyorlar. Yani, siz üretirseniz, biz sizden alabiliriz, diyorlar. Al Gore, "Afrika, dünya enerji ihtiyacının yüzde 40'ını karşılayabilir" diyerek, COP27'de büyük bir hedef gösterdi. Buna rağmen avantajlarımızı koruyoruz. Üretim, depolama ve iletiminde büyük avantajlarımız var. Bundan yararlanmak için stratejimizi bir an önce açıklamalıyız. YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması), Türkiye'de, enerji sektöründeki dönüşümün en değerli kaldıraçlarındandır. Yeşil hidrojen stratejisi, YEKDEM kadar değerli bir yapı oluşturacak.