İnşaat sektörü küresel çapta büyük bir strateji değişikliğinin içinde. Öyle ki artık gelişen teknoloji ve artan ihtiyaçlar geleneksel üretim metodlarını kökten değiştiriyor. Savaşlar, iklim krizi nedeniyle yaşanan doğal afetler ve kitlesel göçler 'barınma' sorununu zirveye taşıdı. Bu faktörlerin yanında enflasyon nedeniyle artan maliyetler, iş gücü kayıpları ve özellikle gelişmiş ülkelerde sürdürülebilirlik kriterlerinin devreye girmesi üretim sorununun daha da büyümesine neden oldu. Herkesin cevabını aradığı ortak soru şu: Daha az maliyetli, çevreci ve daha dayanıklı yapıları nasıl inşa edeceğiz? Elbette bu sorunun tek bir cevabı yok. Ancak gelişen teknolojinin de devreye girmesiyle üretim modellerinin değişmesi gerektiği hakkında herkes hemfikir. İşte tam da bu noktada, yani üretim modeli aşamasında ortaya çelik yapıların dahil olduğu modüler evler-prefabrik yapılar kavramı çıkıyor. Türkiye'de prefabrik kavramı daha çok geçici kullanım için üretilen yapıları ifade etse de aslında fabrikada önceden üretilen kalıcı-geçici tüm yapıları ifade ediyor. Üreticiler kavram karmaşasını ortadan kaldırmak için kalıcı yapılar için modüler evler terimini kullanmayı tercih ediyor. Inkwood Research'ün hazırladığı Global Prefabricated Contruction Market 2023-2032 raporuna göre küresel prefabrik inşaat pazarının değeri 2022'de 117.62 milyar dolar olarak gerçekleşti ve 2023-2032 dönemi boyunca yüzde 8,70'lik bir oranla büyüyerek 2032 yılına kadar 269.02 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Türk Yapısal Çelik Derneği Başkanı Yener Gür'eş'in verdiği rakamlar ise sektörün özellikle gelişmiş pazarlarda ne kadar yoğun kullanıldığının bir göstergesi. Gür'eş; deprem riski yüksek gelişmiş ülkelerde çelik yapıların çok fazla oranda kullanıldığını, ABD, Japonya, İngiltere, İran gibi ülkelerde yüzde 50'nin, Endenozya, Kamboçya ve Singapur gibi ülkelerde yüzde 30'un üzerinde, çimento ülkesi olan ve deprem riski çok düşük olan Almanya ve Fransa'da yüzde 30 mertebesinde olduğuna dikkat çekiyor.
ASRIN FELAKETİNDE ÇELİK YAPILAR AYAKTA KALDI
Türkiye'de ise çelik yapı stokunun tahmin edilenlerin bile altında olduğu görülüyor. Çelik yapıların yapı stokuna oranı yakın zamanlara kadar ortalamada yüzde 5, konut tipi yapılarda yüzde 1 mertebesinde tahmin edilirken, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depreminden sonra resmi rakamlar çelik yapıların bu oranların da çok altında olduğunu gösterdi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün, 12 Haziran 2023 tarihli incelemelerine göre toplam acil, ağır hasarlı ve yıkık konut sayısı 262.475 olarak tespit edilmiş, 132.780 binada ise hasar tespiti yapılamadığı açıklanmıştı. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nın 17 Mart 2023 tarihinde yayımlanan Deprem Sonrası Değerlendirme Raporunda yer alan 'Deprem Bölgedeki Binaların Taşıyıcı Sistemi' tablosuna göre, depremden etkilenen 11 ildeki 5.649.317 bağımsız birimin de yer aldığı binaların (sanayi yapıları dahil) yüzde 86,7'si betonarme, yüzde 3,5'i yığma, yüzde 3,6 prekast beton prefabrik ve yüzde 2,4'ü çelik yapı (büyük çoğunluğu sanayi yapısı) olduğu, aynı tabloda 'daire' satırında belirtilen konut özelinde bakıldığında; yüzde 95,4'ü betonarme, yüzde 1,3'ü yığma, yüzde 0,6'sı prekast beton prefabrik ve yüzde 0,4'ü çelik taşıyıcı sistemli yapılar olduğu görülüyor. Gür'eş, depremde 262.475 betonarme, beton prekast prefabrik ve yığma yapının göçtüğünü veya sonradan yıkıldığına dikkat çekiyor. "Hiçbir çelik yapı göçmedi. Bu bir tesadüf değil, bugüne kadar üzerine yeterince eğilmeye vakit ayrılmayan bilimsel bir sonuçtu" diyor ve ekliyor: "Bu deprem de göstermiştir ki, bundan sonraki depremlerde bu kadar insan ölmemesi için Fransa ve Almanya'daki gibi çelik yapı oranının yüzde 30 mertebesine yükselmesi, diğer yapı türleri için de gerçekçi bir denetim mekanizmasının tesisi şart."
MODÜLER YAPI DEVRİMİ YAŞANIYOR
Modüler yapı stratejisi ya da offsite construction, yani kontrollü ortamlarda üretilen yapıların daha sonra inşaat alanında montajlanması aynı zamanda teknolojiyi de beraberinde getiren bir sistem. İlginçtir ki otomobil üreticisi Toyota henüz 2017'de bu işe girdi ve modüler ev üretimi yapmak için fabrika kurdu. Keza Tesla, kendi devasa otomobil fabrikalarını üretmek için modüler yapı teknolojisini kullandı. Bu sene başında ise Porsche Design, Abb Electronics ile robotik konut fabrikasını hayata geçirmek için şirket kurdu. Özellikle gelişmiş ülkeler modüler yapı stratejisinde hızla ilerlemeye çalışıyor çünkü geleneksel inşaat sektörü stratejileri ihtiyaçlarını karşılamıyor. Öncelikle iş gücünde büyük bir açık bulunuyor. Teknoloji ilerledikçe yeni nesiller 'kaba' işleri yapmak istemiyor. Bir kalıp ustası eskiden bilgilerini çocuğuna veya bir çırağa aktarır, usta-çırak eğitiminden tüm sektör beslenirdi. Bu bağ artık kopmuş durumda. Yetişmiş eleman açığına bir de iklim krizi nedeniyle sürdürülebilirlik kriterlerini eklemek gerekiyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KRİTERLERİ DEVREDE
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre küresel yapı sektörü, ısıtma, soğutma, sıcak su hazırlama, yemek pişirme, aydınlatma ve elektrikli cihazlar gibi bina kaynaklı enerji kullanımları için küresel enerjinin yaklaşık yüzde 30'unu tüketiyor ve bina kullanım dönemi kaynaklı operasyonel karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 27'sinden sorumlu. Binaların yapımında kullanılan önemli malzemeler olan beton, çelik ve alüminyumun üretimi, 2021 yılında küresel enerji kullanımının yüzde 4'ü ve küresel emisyonların yüzde 6'sından sorumlu. Karbon emisyonlarını azaltma hedefleri dahilinde inşaat sektörüne en büyük katkı ise çelik yapılar ve modüler üretimden geliyor. Kontrollü bir ortamda, iş güvenliği sağlanarak üretilen yapıların atık yönetimi, kullanılan malzemeden arta kalanların yerinde dönüştürülmesi gibi faktörler bu sistemin karbon salımını kontrollü bir şekilde azalttığını gösteriyor. Tüm bu sebepler bir araya gelerek inşaatın endüstrileşmesi sürecini başlattı. ABD, Japonya, Güney Kore gibi gelişmiş ülkeler şimdiden önemli mesafeler kaydetti bile. Şimdi bu gelişim fabrikalarda robotların kullanımı aşamasına gelmiş durumda.
ÜRETİM HIZI YÜZDE 50 ARTIYOR
Yapısal çelik ve modüler strateji kullanarak üretilen kalıcı binaların önemli bir özelliği de hızlı ve dayanıklı olmaları. İklim koşullarından bağımsız üretilen bu tipteki yapılar 2-3 kat daha hızlı inşa edilebiliyor, böylece yapının tamamlanma süresi geleneksel yapılara göre en az yüzde 50 daha az zaman alıyor, bu da üretim aşamasında oldukça ciddi bir tasarrufun sağlanmasına neden oluyor. Çelik binalar, kolon ve kiriş çıkıntılarının olmamasından kaynaklı; verimli alan kullanımı ve mimari kalite sağlarken yüzde 5 ile yüzde 10 arasında net alan kazandırıyor. Tüm bunlar ise elbette teknoloji ile mümkün. Bugün üretim projelerinde kullanılan dijital ikiz kavramı artık inşaat sektörü için de vazgeçilmez olmuş durumda. İngiltere'de dijital ikizi olmayan projeler onaylanmıyor. Modüler üretimde ise dijital ikiz ve yapay zeka kullanımı aylara yayılan planlama aşamalarını saatlere indirmiş durumda. Böylece projeler geleneksel üretime göre çok daha hızlı bitiriliyor.
ÇELİK YAPI İLE 3 YILDA 1 MİLYON KONUT MÜMKÜN
Deprem kuşağında yer alan Türkiye için yapıların dayanıklılığı ve üretim hızı elbette en önemli konu. Bu gerçeğe bir de yıllık konut ihtiyacını da eklemek gerekiyor. 2017'de yıllık konut üretimi 1.5 milyona çıkmıştı. Ancak daha sonra yavaşlama yaşanmaya başladı ve son beş yıldır Türkiye'de yıllık üretim 500 bin civarına geriledi. Artan nüfus, evlenme ve boşanma gibi faktörler bir araya geldiğinde Türkiye'nin yıllık 800 bin 1 milyon adet civarında konut üretimine ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. Bu rakama önemli bir faktörü de eklemek gerekiyor: Kentsel dönüşüm. Deprem bölgelerinde konut stokunun yenilenmesi çalışmaları devam ediyor. İstanbul nüfus, eski yapı stoku ve risk nedeniyle kentsel dönüşümün en hızlı gerçekleştirilmesi gereken şehirlerin başında geliyor. Ancak maliyetler ve geleneksel yöntemler ile kentsel dönüşüm istenilen hızda gerçekleşmiyor. İşte bu noktada Başkan Gür'eş'in çelik yapının konut üretimindeki payının artırılması gerektiği gerçeği ortaya çıkıyor. Bunun en önemli nedeni üretim hızı ve dayanıklılık. Bu noktada modüler yapıda Türkiye'de önemli çalışmaları başlatmış, Consera markasıyla hem yurt içi hem de yurt dışı yapı projeleri gerçekleştiren bir isim olan Melih Şimşek'in "Üç yılda 1 milyon konut yapılabilir" iddiası ön plana çıkıyor. Şimşek, "Yapısal çelik sektörü yılda en az 300 bin konut üretebilecek altyapıya sahip. Senede 300 bin deprem dirençli modüler çelik konut üretebilmek için ise yaklaşık 3 milyon ton çelik yassı ürün, çelik profil ve haddelenmiş profile ihtiyaç var. Ülkemizin tüm bu ihtiyacı karşılayacak çelik malzeme üretimine sahip" diyor. Türkiye'nin yıllık 55-60 milyon tonluk devasa çelik üretim kapasitesi bulunuyor. Yani Şimşek'in de belirttiği gibi hammadde sıkıntısı yok. İddianın temelinde ise ülkede 100'ün üzerinde prefabrik yapı üreticisinin bulunması. Şu anda geçici yapı üreten bu üreticilerin kısa bir eğitim ile kalıcı yapı yapabileceğini söyleyen Şimşek, ortak hareket ile bu iddianın gerçekleşebileceğine dikkat çekiyor. Burada aşılması gereken en önemli sorunlardan biri müteahhitlerin geleneksel iş yapış biçimlerini değiştirmeleri gerekliliği. Yeni teknolojilere uyum sağlayarak ve ihtiyaçları da göz ederek modüler yapı ve çelik yapı ile ilgili önyargılarını bir kenara bırakıp küresel trendleri izlemeleri gerekiyor.
İNŞAATIN KENDİSİNİ İHRAÇ ETMELİYİZ
Şimşek'in iddiası açık ve irade gösterilebilirse hayata geçmemesi için sebep yok. Ancak bu iddia sektörün kısa vadeli bir meydan okuması aslında. Uzun vade için Türkiye önünde çok büyük bir fırsat bulunuyor o da inşaat sektörünü ihracat kalemi haline getirmek. Bugün ihracatın kilo başına ürettiği katma değer 1 dolar, inşaat malzemelerinin ise 1.5 dolar civarında. Ancak modüler yapı sayesinde bu fiyat 7-15 dolar arasına çıkıyor. Bu rakamlar tahmin değil, şu anda ürettiği modüler yapıları pek çok Avrupa ülkesine ihraç eden Şimşek, "Teknoloji kullanımı arttıkça katma değeri 30 dolarlar civarına çıkartmanız mümkün" diyor.
5 YIL İÇİNDE ATILIM YAPILMALI
Türkiye'nin önünde çelik yapı ve modüler strateji önemli bir fırsat olarak duruyor. Coğrafi konumumuz nedeniyle konut ihtiyacı son derece yüksek olan tüm bölgelere yakın bulunuyoruz. Konut üretimi teknolojisini ne kadar çabuk özümser ve uygularsak burada elde edilen deneyim ile yurt dışı pazarlarda daha fazla yer alabilmemiz mümkün olacak. Şimşek, "Çok vaktimiz yok. İnşaat sektörü çok hızlı dönüşüyor ve önümüzdeki beş yıl içinde bu atılımı gerçekleştiren ülkeler büyük bir rekabet ortamı yaratacak. Şimdiden buna hazırlanırsak yarışa önden başlayabiliriz" diyor.
DÖNÜŞÜME ÖNCÜLÜK EDEN YENİ TEKNOLOJİLER
Yapısal çelik sektörü, teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte önemli dönüşümler yaşıyor. Çelik üretiminden yapı tasarımına, fabrikasyondan saha montajına kadar çelik yapılar sektöründe öne çıkan teknoloji trendlerini şu şekilde belirtmek mümkün:
* Bilgisayar destekli tasarım (CAD) ve bilgisayar destekli imalat (CAM)
* Yapı bilgi modellemesi (BIM)
* Robotik ve otomasyon
* 3D yazıcılar
* Nesnelerin interneti (IoT) ve akıllı sensörler
* Yapay zeka (AI) ve makine öğrenmesi
* Sürdürülebilir üretim ve yeşil çelik
* Artırılmış gerçeklik (AR) ve sanal gerçeklik (VR)
* Dijital ikizler
* Blok zinciri ve tedarik zinciri yönetimi
Bu teknoloji trendleri, yapısal çelik sektörünü daha verimli, sürdürülebilir ve rekabetçi hale getiriyor. Sektördeki şirketler, bu yenilikleri benimseyerek gelecekteki zorluklara daha iyi hazırlanabilirler.
TÜRK YAPISAL ÇELİK DERNEĞİ (TUSCA) BAŞKANI YENER GÜR'EŞ: "KÜRESEL TREND: MODÜLER YAPI"
*Türkiye'de yapısal çelik sektörü, özellikle deprem dirençli ve sürdürülebilir yapılaşma konusunda artan bir farkındalıkla birlikte gelişiyor. Deprem gerçeği karşısında; gerek deprem sonrası vatandaşların barınması için yapılacak konutlar, gerek beklenen İstanbul depremi gibi sonraki depremlere hazırlık amacıyla kentsel dönüşüm kapsamında yapılması gereken sanayi tesisleri ve konutlar nedeniyle talep fazla. Bunun karşılanması için geleneksel inşaat yöntemlerinin yerini yapıların yaklaşık yüzde 85'inin fabrika ortamında tamamlandığı (off-site construction) yöntemler kullanılması gerekiyor.
*Sektörümüz, deprem güvenliği ve modern yapı teknikleri açısından büyük bir potansiyele sahip olmakla birlikte, bu potansiyelin tam olarak değerlendirildiğini söylemek zor. Müteahhitlerin yapısal çeliğe olan ilgisi, proje bazında ve kişisel bilinç düzeyine göre değişiklik gösteriyor. Deprem tehlikesi düşünüldüğünde, yapısal çeliğin avantajları daha fazla vurgulanmalı ve bu malzemenin kullanımını teşvik eden politikalar ve eğitim programları geliştirilmeli. Bu sayede hem güvenli hem de sürdürülebilir yapılaşma sağlanabilir.
*Yapı elemanlarının fabrikada endüstriyel ürün olarak yapılması (off-site construction) yöntemi artık küresel bir trend oldu. Türkiye'de de modüler yapılar önem kazanacak ve bunun için otomotiv sektöründeki gibi üretim yapan tesisler kurulacak. Bu kapsamda yeni teknolojilerle birlikte, Türkiye'de yapısal çelik sektörü, teknolojik ilerleme ve inovasyon odaklı bir dönüşüm sürecini yaşıyor. Akıllı fabrikalar, yapay zeka, sürdürülebilir üretim ve yeni malzeme geliştirme gibi alanlarda önemli adımlar atılıyor. Yakın dönemde bu alanlarda daha fazla gelişme beklenirken, Ar-Ge yatırımları ve nitelikli iş gücü yetiştirilmesi, sektörün geleceğini şekillendirecek önemli unsurlar olarak öne çıkıyor.
(Türk Yapısal Çelik Derneği Başkanı Yener Gür'eş)
CONSERA KURUCUSU MELİH ŞİMŞEK: TÜRKİYE'NİN ÖNÜNDE BÜYÜK BİR FIRSAT VAR
*Toplam yapı stokumuzun maksimum yüzde 5'i çelik yapılardan oluşuyor. Onun yüzde 4'ü endüstri yapısı. Deprem konusunda bu kadar net ve kaynağımız olan bu çözümü hayata geçirebilmek için öncelikle bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor.
*Yapısal çelik kullanımının artması için öncelikli iş mühendislerimizin düşünce yapısını değiştirmesini sağlamak. Zira müteahhitlerimizi de yönlendirenler mühendisler. Alışkanlıklarla devam ettiğimiz sürece trendleri kaçırmaya mahkumuz.
*Çelik yapıların 'pahalı' olduğu konusu ise kesinlikle doğru değil, 3 kat daha hızlı, daha hafif, daha verimli olan, sadece bir yapının taşıyıcı sistemi payı yüzde 20'nin içinde bulunan bir yapıya pahalı denebilmesi mümkün değil.
*Modüler üretimde gelişmiş ülkelerde önemli ilerlemeler var. Büyük inşaat fabrikalarını çok yakın bir zamanda göreceğiz. Beş yıl içinde ise bu fabrikalarda robotlar çalışmaya başlayacak. Yazılımın ve robotu takip edecek iş gücünün önem kazanacağı bir döneme giriyoruz.
*Türkiye olarak inşaat malzemelerini değil inşaatın kendisini ihraç etmemiz gerekiyor. Burada katma değer kazancı çok fazla. Bunun yolu da modüler üretimden geçiyor. Küresel pazar bu yönde ilerliyor ve buradan pay almak istiyorsak hızlı olmamız gerekiyor. Beş yıl içinde fırsat penceremiz kapanacak.
*Bu atılımı tüm sektör el ele vererek yapabilir. Burada müteahhitler ve üreticiler arasında dengeli bir gelir paylaşımı olmalı. Ancak sektörel işbirlikleri ile ilerleyerek bu pazarda Türkiye olarak var olabiliriz.
(Consera Kurucusu Melih Şimşek)